11 Nisan 2015 Cumartesi

Kıyameti Tüm Dehşetiyle Anlatıyorum


sizleri islama çagırma gibi bir niyetim yok. hepiniz sözlükte zombi hikayelerini okursunuz. buda öyle hikaye tarzı filmin fragmanı gibi bişey dilim döndügünce anlatacam. kimse dinlemese bile anlatacam. liseli degilim sadece 19 yaşında işsiz dokununcu nesil günahkar bir müslümanım. başlıyorum.

öncelikle gerçekleşen kıyamet alametlerinden bazıları: (bilgi için)
kıyametin hemen yakınında anarşi ve kargaşa günleri vardır.ve şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır:
-ölümler ve katliamlar yaygın hale gelecek.
-insanlar arasında biseksüellik artacak.
-insanlar allahın varlığını açıkça inkâr etmedikleri sürece kıyamet kopmayacaktır.
-fuhuş yayılır, çocuklar amir durumuna gelir, kadınların sayısı artar.
yöneticiler zulüm eder, ekgib ölçü ve tartı yapılır, bir adamın köpek yavrusunu yetiştirmesi kendi çocuğunu yetiştirmekten kendisine daha cazip gelir. büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet edilmez ve gayri meşru çocuklar çoğalır, hatta yol ortasında adam kadınla zinaya girer.insanlar gökdelen dikmek için birbirleriyle yarışır.depremler seller heyelanlar olur.cehalet yaygın olacak fakat teknoloji en hat sahfaya ulaşacaktir.

bolum 1 ahir zaman-

sabah kalktığimda her taraf kırmızı sabahın köründe uyanmışım diye üzerime çöken yorgunlukla beraber saate bakıyorum akşam olmuş. ama saat bozulmuş diye kendime teselli vererek ufak bir korkuyla balkona çıkıyorum. sanki rüyadayim hava kırmızı fakat gökyüzünü kaplayan kül renginde koyu bişey. havayı solumama engel oluyor. nedir bu duman diye söylenirken güneşin neden batı dan degil de doğudan battığı gözüme çarpıyor. tüm bu olanlar bana bişeyleri hatırlatıyor ama erken degil mi ? televizyonu açtıgımda samanyolunda kıyametin kopacagini falan söylüyor. herkes perişan koşuşturuyor. tüm kanallarda din adamları öğüt veriyor. billy shawn tövbe ettigini açıklıyor. yahudiler, hristiyanlar ise kendi dininde kıyametin kopacagini söyleyip insanların büyük kısmını kendi dinine çekiyor. annem ise açmış kuran okuyor babam camiye gitmiş. ben ise çok korkuyorum oysaki ne hayallerim vardı. askere gidip sonra evlenecektim. zengin olup hayatimi yaşayacaktim. yaşlılık evresinde ise ibadetlerimi yapacaktim. hiç ummadığım zamanda böyle bişey başıma gelmişti. ama bende biliyodum daha çok erkendi sadece başlangıçtı bu ilk evreydi. herşeyin farkındaydım.
beyler kıyametin kopmasina yakin yeryüzünde müslüman kalmayacak dogrudur. kıyamet alametlerinin tam olarak uygulandigi zamanda tüm insanlar tekrar dine yönelecek fakat bu ibadetlerin hiçbiri kabul olmayacaktır. araştırabilirsiniz.
dışarıya camiye gitmek için çıkıyorum ama sokakta kimse yok. caminin oldugu köşeden döndügümde çok büyük bir kuyruk insanlar hepsi namaz kılmak için yer kapıyor. caminin içi ve bahçe tamamen dolmuş. bende eski terkedilmiş caminin sokagında cemaat oluşturmuş insanlarin 6 rekaatlik namazi kılmak için mücadele ettigi yere namaz kılmaya gidiyorum büyük bir pişmanlıkla. öyle içten kılıyodum ki ama sevdigimden degil tüm insanlar gibi korktugumdan..

”şüphesiz ki ahir zamanda camiiler dolup taşacaktır. lakin içinden tek bir mü’min çıkmayacaktır.”

bende namazda kendimce salladıgım duaları okudum egilip kalktım. her dakika allah diye zikrederek içimdeki korku vesvese daha da artıyordu. etrafta uçan cisimler gözüme takılıyordu her defasında. rüya gördügümü sanıyorum. farzediyorum. istiyorum.dua ediyorum..

insanların gözlerindeki perde kalkacaktır ve cin melek gibi cisimler görünecektir.

akşam olmuştu karanlık çökmüştü gökyüzüne zifiri karanlık..
yerde sürünen iki ayaklı cisim beni çok korkutuyor. onu takip edemiyorum çok hızlı hareket ediyor diye. kedi köpek degil nedir bu diye söyleniyorum içimden korkakça.

yer canavarı, sürüngeni (dâbbetü’l-arz’)

eve vardıgımda babam hüngür hüngür aglıyor. televizyonun karşısında bende izliyorum. her yerde deprem sel heyelan yangın haberleri kendini hoca diye tanıtan din ile hic bir alakasi olmayan insanlar. hepsi bir agizdan konusuyor. kimileri ise hala atalarımızın maymun oldugunu savunuyor.
ertesi günü çok terlemiş ve yorgun bir şekilde uyanıyorum hava yine kızıl. annemi babamı arıyorum hiçbiri yok. balkona çıkıyorum. trafik ışıklarına kadar sel basmış. havanın sıcaklıgı ise beni kavuruyor resmen.

mevsimler karışacak dogaüstü olaylarla karşılacaktır.

tüm bu olanlara anlam veremiyodum bir türlü. arabasinin içinde çığlıklar atan insanlar kulagımı deliyor. kapıyı kapatıp günü evde geçirmek zorundayim. yalnız bir ses geliyor tanıdık. birden irkiliyorum. daha önce duydugum bir ses. daha sonra kayıttan ezan okundugunu duydum. hatırlamıştım o sesi fakat camiiye gitmem gerekti. ama her yer sel altında kalmıştı. ordan geçmem imkansızdı resmen.
bunu kendim için yapmam lazımdı..
binadan aşagıya indigimde sokakta bi kac su birikintisi kalmıştı. tonlarca su güneşin etkisiyle kurumuştu. az önce arabanin içinde kıvranan insanların hepsi bogulmuştu. inanilmaz kavurucu sıcak vardı. başım yanıyordu. o sıcaklıkta koşarken ayakkabılarımın eridigini hissediyordum. neyseki camiiye varmıştım. camiiye gelen insanlar sokaga sığmıyordu. önemli bir namaz olmalıydı (cuma namazı).hiç bir yerden su gelmiyordu.bi kac su birintisinde insanlar abdest alip su içiyolardi. ben ise yemeyi içmeyi unutmuştum..
namazımı yine egilip dogrularak kendimce kılıyordum. ellerim ve secdeye giden alnım asfaltta pişiyordu ama her ne olursa olsun kılmalıydım o namazı dizlerim ellerim ve alnımda derin yanıklar oluşmuştu. cemaat dağılırken herkesin alnında kafir yazıyodu. ve benimde.

keder zamanında insanların mü’min veya kafir oldugu herkesin alnında yazar. böylece mehdi ordusunu seçer. okuma yazma bilmeyenler dahi o yazıyı okuyabilecek hale gelir..
bu arada hikayede mantik hatası ve imla hataları var. kusura bakmayın panpalarım. kimseyi korku ile dine çektigim falan da yok beyler.hep offline gözüküyorum ve sürekli siteden atıyor. yazdıklarımda siliniyor o yüzden geç geliyor entryler.
sabah kalktığımda üzerimde yine bir halsizlik, yorgunluk var. ama bu sefer vücudumu kaldıracak takatim yok. pencereden aşağıya baktığımda büyük bir insan yığını.. millet devlet binasının önünde toplanmış eylem yapıyolar. binadan aşağı indiğimde kıyamet kopuyor sanki insanlar protesto ediyolar bişeyleri..

o gün insanlar sokaklara dökülecek, isyan edecek. yöneticiler ise zulüm edeceklerdir.

insanların arasından çıkıp camiiye doğru ilerlerken yeni bir camii gördüm. çok büyük süslü ve desenleriyle göz boyayan bir camii.. girdim camiinin içine sanırım biraz erken gelmişim. öğle namazı daha az önce kılınmış. bir kaç saat bekledim ikindi namazını. bu arada çok büyük patlama sesleri geliyodu kulaklarıma.
-
o gün sahura da kalkmıştım. ibadetlerim dört dörtlüktü gidiyordu. bu arada boğazım susuzluktan yanıyodu. namazı kıldıktan sonra yola koyuldum.
-
eve varmama yakın çok büyük duman vardı. öksürükler eşliğinde oradan geçtim. az evvel gördüğüm tüm insanlar yerlerde ölmüşlerdi. her birinin eti bi tarafa dağılmıştı. her yerde vahşet vardı. inanılmaz bir kan kokusu vardı. yine dikkatimi çeken bişeyler vardı. yerdeki cesetlerin hiç biri erkeklere ait değildi.

kadın nüfusu artacak, kadınlar hemcinsleriyle yetinecektir. iktidarda söz sahibi olacaklardır.
tüm bu olanlar kafamda bişeyler canlandırıyordu. düşünmekten deli olacaktım ya da bu insanlar gibi bende geberip gidecektim.
bolum 2 deccalin fitnesi-

sabah uyandığımda yine hava olabildiğince kızıl. burnum akıyor nezle olmuşum gökyüzünü kaplayan tabakadan dolayı.
tv’de ki tüm kanallar bir adamı gösteriyordu. aman tanrım ne kadar çirkin bir adam..

deccal; kıyamette zuhur edecek, yalancı bir kişidir. islam dinini kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyecektir. kainatın en korkunç hadisesidir. deccal doğa üstü güçlere sahip bir yaratıktır.

bu adamın sağ gözü kör, iki gözünün arasındaki mesafe 10 cm gibi bişey ortasında ise kefere (kafir) yazısı kazınmış. normal bir insan boyutunda değildi. iri yarı ve uzun boylu, şeytani bir varlık, hilekar tavırlarla konuşma yapıyodu canlı yayında.
sanki yanımda konuşuyodu sesi çok net geliyodu. pencereden kafamı çıkarttığımda sesi kulağımda yankı yapıyodu. yakınlarda bi yerde konuşma yapıyor olmalıydı. ama tv’de sol üstte new york olarak gösteriyor.
deccal:
ey insanlar sizlere kurtarıcı peygamber olarak yeryüzüne gönderildim. sizler ve inandığınız saçma dinler beni güldürüyor açıkçası. islam yalandır gelin bana inanın yoksa kıyametin vahşeti içinde yok olup ahirette azap çekeceksiniz. gelin bana secde edin ki kurtuluşa eresiniz..
-
ordaki gazeteci kadın soruyor; madem peygambersiniz bize ne yapabileceklerinizi gösterin ?
-
bu soru üzerine deccal yanındaki adamı tek hamleyle ikiye ayırdı. ardından tekrar birbirine yapıştırdı vücudunu. oradaki tüm insanlar gördüklerine inanamadı ve orda deccale secde ettiler.
-
bana da çok cazip geldi. heralde bu bize peygamber olarak gönderildi. o bizi herşeyden korur diye namazı orucu bıraktım. markete gittim bomboştu insanlar her yeri yağmalıyordu. bende ordan yiyecek içecek ne varsa hepsini alıp eve depoladım. her yer karı kız kaynıyodu amk cenneteydim sanki. ama
-
annemi ve babamı çok merak ediyorum. babam eskiden çok imanlı biriydi o bana yardımcı olabilirdi. ama babamı nerede bulacaktım ki..

o gün anne kucağındaki bebeği yere atıp kendi canını kurtarmaya bakar.
ertesi gün yataktan düşerek uykunun vermiş olduğu sersemlik ve yorgunluk ile kalktım yerden. deprem oldğunu geçte olsa anlamıştım. aceleci hareketlerimle daha da geç hareket ediyodum merdivenlerden inerken sağa sola savruluyodum. öyle şiddetli bir depremdi ki binadan aşağı indiğimde karşıdaki binanın tuz buz olduğunu gördüm. insanlar koşuşturuyolardı her zaman ki gibi kıyametin koptuğunu sanıyodum ama asıl kıyametin ahirette kopacağını tahmin edebiliyodum.
-
enkazın altında kalmış yaşlı nineye yardım etmek için yanına yaklaşıp elimi uzattım. elimi tutunca korkunç bir kahkaha ile gözlerinden ateş çıkıyodu elimi çeker çekmez geri çekildim ve bizim binadan düşen blok yaşlı nineyin üstüne düştü. etrafımda ki cinler bana gülüyorlardı. evim barkım yıkılmıştı lan.
-
benim ordan kaçmam lazımdı. insanların koşuşturduğu yere doğru depar attım. karşımda duran muazzam insan yığını beni ürkütmüştü ve gelen konuşma sesi..
-
ey insanlar şimdi bu adamın içinden girip diğer taraftan çıkacam beni dikkatle izleyin..
-
bu konuşan insan deccaldi. ama bizim mahallede ne işi vardı herşey komik ve enteresan geliyodu ama alışmıştım ben.
-
bu düşüncelerim sırasında deccal adamın içinden geçip diğer taraftan çıktı adamın hiç bir şeyi yoktu.
-
deccal; eğer şimdi bana secde etmezseniz sizleri helak ederim. diye bağırıyordu. sesi öyle korkunç ve gür geliyodu ki. oracıkta deccale secde ettim.
kalbim kin ve nefretle dolmuş gözlerim kötülükten başka bişey görmüyordu. artık deccalin büyük ordusuna bende katılmıştım. tüm müslümanlar benim gibi orda deccale iman etmişti. o sırada yine kayıttan ezan sesini açmışlardi. deccal ezan sesini duyar duymaz kulaklarini kapadi yerlere yatti. ve bizlerden yakındaki camiiyi yakmamizi istedi. yüzlerce mü’min karşımızda duruyodu camiiyi yıkamazsiniz diye. deccal tekrar emretti derhal yıkın o camiiyi.
insanlar akın akın camiiyi yıkmaya gidiyodu bende dahil. karşımdaki müslüman insanlari eze eze geçiyorum. onları yumruklarımla yenmeye çalısıyorum taa ki karşımda babamı görünceye kadar. o insanlarin arasinda babama sariliyorum annem nerde diyorum. annen öldü derhal bizimle ol yoksa seni öldürmem gerekir dedi. beynimden vurulmuşa döndüm. baba ben senin oglunum diye yalvariyorum. o sırada bir kafir gelip babamin sırtına saplıyor kör bıçagı. deccal yanıma gelip sana o camiiyi yıkmanı söylemiştim diye ikaz ediyor. ardından ağlamayı bırakıp caminin içine girip her tarafı dagıtıyorum. peki beynimdeki sorular neden dagılmıyor diye isyan ediyorum.
artık gidecek bir evimde yok. yiyecek bir şeyde. aç susuz dolaşıyom boş sokaklarda. ertesi gün normal bir güne uyanmak için yalvarıyorum tanrı diye ilah edindigim deccale. bişeyler ters gidiyo işte. sokakta gördügüm her kadına tecavüz ediyorum. marketleri yagmalıyorum. arada sırada küçük depremler oluyor. bunların birer uyarı oldugunu bilmeden küfrediyorum herşeye. eski hayatimi özledim babamı annemi arkadaşlarımı sözlügü liselileri özledim. her çıktıgım kızın ırzına geçtigim geliyor aklıma üzülmüyorum. hayat güllük gülistanlık sanıyodum hep. gelişi güzel büyür ölürdük sanıyorum sagopa misali..
yine bitmeyen bir ertesi sabah.. yine hayattan soğumuş, korkularımın ardına saklanmış bi şekilde uyandım. taşlardan yaptıgım yastıktan, kafamı kaldırınca ne kadar ahmakça olduğunu bi kere daha görüyorum.. görüyorum insanoglunun acizliğini…
-
yanımda benim gibi binlerce mahluk var hepsi uyuyor sessizce. deccal minare uzunlugundaki boyuyla konuşma kürsüsüne çıkıyor. bagırıyor.
bugün çok büyük bir savaşımız var. hazırlanın, kılıçlanın sizlerden zafer istiyorum dedi. onun kölesi olmuştum ne derse onu yapacaktim. deccalin dedigi yerden silahlanıp savaş meydanina gittim bi kaç mahlukla.
-
orda milyonlarca insan hepsi bembeyaz giyinmiş.son günlerde gördügüm kızıl havanın renginden sonra iyi gelmişti. aralarında tanımlayamadıgım beyaz kanatlı varlıklar vardı. en başlarında ise nur gibi parlayan bir adam var. yanına gittim insanları islama davet ediyodu.
-
ey insanoglu gelin islama tek kurtuluş yolunuz bu savaşta benimle birlikte olun. sizlere yemin ederim allah size merhamet edecektir.
-
ordaki insanlardan biri;
ey allahın peygamberi alnımda kefere yazıyor. sizin ordunuza katılamam. burada ölüp gitmek istemiyorum.
-
beyaz adam;
kafir bile olsaniz imana dönebilirsiniz son nefesinizde bile islama girebilirsiniz diyince benim içim huzur doluyor. her bir kelimesinde eski yılları hatırlıyorum. babamın beni camiiye götürdügü yılları hatırlıyorum. annemin kuran okudugu yılları, küçükken oruç tuttugumu hatrımda canlanıyor. bize kendinden ve kıyamet hakkında bilgiler verdi.
-
tüm mü’min kardeşlerimin safına geçip elimde ki kılıçla kafirlerin kafasını uçurmak için bekliyorum acımasızca. vakit tamamdı. hz isa ordunun en önünde bekliyor. üzerimize dogru gelen yahudilerin en önünde deccal duruyor hırslı ve kötü bi şekilde..
savaş başladıgında yanimdaki melekler beni koruyor. fakat benim kılıç darbelerim kafirlere işlemiyor. ben her vurdugumda sol yanımda bi acı hissediyorum. babamı düşünüyorum o da buradamı acaba derken kafirin biri sırtıma vuruyor.
-
kanlar içinde yerde kalıyorum. orada bayılmışım. hz isa tüm yaralılarla özel olarak ilgileniyordu. yanıma gelip bana iyimisin dedi.
bende ona babam nerde diye sordum. cennette seni bekliyor diye karşılık verdi nur gibi parlayan yüzüyle. son günlerde hiç böyle mutlu olmamıştım.
-
yanımdaki melekler beni koruyor olmasa savaşın ortasında ölecegimi biliyodum. uyandıgımda deccal ölmüştü savaş bitmişti. biz kazanmıştık.
-
herşey bitti kurtuldum sanıyodum..
bolum 4 -ye’cüc me’cüc

ertesi sabah ise sabahların hiç bitmemesini dileyerek uyandım. sırf o mübarek yüzü bir daha görmek için. kalktıgımda hz isa insanlari etrafında toplamış istişare ediyolardı. yanlarına gittigimde hz isa küçük yaratıkların fitnesinden bahsediyordu. bu arada yanimdaki adama sual ettim bunlar kim diye
-
yanımdaki adam;
yeryüzünde bozgunculuk çikaran ve gerçek mahiyetlerini allah’in bildigi iki kabile.

bahsedilen seddin yanına gitmek zorundaydık. günler sonra seddin yanına vardıgımızda kapak açılmıştı ve tüm yaratıklar dünyanın dört bir yanına dagılmıştı.
-
bunlar çirkin, gözleri küçük kulakları ise çok büyük, 1 metreye yakın boyları ile yanımızdaki gölü içerek kuruttular. her birinin yaklaşık bin çocugu olurmuş. bu yüzden çok kalabalıklar ve boylarına ragmen çok güçlü yaratıklar oldunu hz isa daha önce anlatmıştı.
-
o iğrenç uzaylılar üzerimize dogru geldiler ve develerimizi ve atlarımızı yediler. bizler onlara kılıçla karşılık verdik ama onların bitmek bilmeyen sayıları ile başa çıkamadık. şehirlere gidip onlarla savaştık her yerde onlardan vardı. demir, toprak, taş, hayvan yiyorlardı buna rağmen doymak bilmiyorlardı. tüm kafirleri canlı canlı yediler ve tüm dünyaya yayıldılar. sayıları her geçen saniye artıyordu. allahın peygamberi hz isa onların savaşla yenilemeyecegini anlayınca ellerini semaya açtı;
yüce rabbim bizleri ve insanlığı bu yaratıklardan koru.
diye dua etti.
-
ertesi sabah çok kötü bir kokuyla öffleye püffleye uyandım. ye’cüc ve me’cüc yaratıkların dün gece boyunlarında çıkan yara ile ölmüşlerdi. tüm dünya ise onların cesetleriyle kaplanmış. yeryüzünde tek bir karış bile boş yer yok. cesetlerin vermiş oldugu kokuyla beraber havada ki külün kokusu nefes almamı bi hayli zorlaştırıyodu ama onlardan kurtulmuştuk nihayetinde..
-
devamı yarın beyler. hızlı yazınca anlamsız oluyor. biraz süslü bi anlatim olmasini istiyorum betimlemeye ağırlık verecem. böyle sade okumanizi istemiyorum.
bolum 4- kıyamet

ertesi sabah sonsuzluğa uyanacağımı bilerekten uyandım sanki. hava kızıl.. etrafta ne öten bir kuş var ne de uçan bir kelebek..
-
yanımda kimse yoktu. ardından gürültüler eşliğinde gök taşları yağmaya başladı semadan.. insanların çığlık sesleri geliyodu. sesin geldiği yere doğru koştum tüm korkularımla. tüm insanlar meydandaymış demek..
-
kıyametin başlayacağını anlayınca, caddelere daldım; karşılaştıklarımı kollarından tutup, ahirete hazırlanmamız gerektiğini anlatıyordum. her kimi yakaladıysam, sözümü bitiremeden elimden sıyrılıp gitti. anlatamamamın üzüntüsüyle koşuştururken, yıkılış başladı ve ben köşeme çöküp, ölümü izledim.
-
dünya dalgalanıyor; çatlayıp parçalanan zeminlerden alevler fışkırıyordu. üzerime serpilecek kaya, dağ veya alev yığınlarının korkusu içerisindeydim. dizlerime kapanıp beklerken, “allah’ım, bana isa (as) hatırı için acı verme!” diyordum.
-
evrenin yıkılışına yönelen ilâhî kudret, evrensel meleklerden israfil’in (as) nefesi üzerinden evrene akar. israfil’in surundan yayılan enerji, evrenin enerji dengesini bozup sistem çökmeye başlıyor. dengesizlik her zerreciğe ulaşır; evren galaksileriyle ve gök katlarıyla birlikte çökmeye başlar. o gün sur üflenir; göklerde ve yerde kim varsa, allah’ın dilediği kimselerden başka hepsi çarpılıp yıkılır.
***
o gün taş üstünde taş kalmayacak.öyle bir deprem gürültüsüyle sarsılacaklar ki, birçok kalp göğüs kafesinde patlayıverecek. pek çoğunun beyin damarları oracıkta çatlayacak.
***
ufkunuzdan ay’a uzanan alevlerin üzerinize estiğini düşünün. denizler göklerden boşalırcasına üzerinize akıyor. dağlar temellerinden parçalanıyor, zeminler çöküyor, toprağın içinin dışına çıkışını izliyorsunuz. yer ölüm, gök ölüm haykırıyor.
***
isrâfil ağzını sur’a dayamış ve gözlerini de arş’a dikmiştir. sur’a üfürmesi için verilen emri beklemektedir.”
-
emir verildikten sonra israfil (as) sura ilk üfleyişinde kıyamet başlamıştı.
kıyamet anında melekler, cinler, şeytanlar, ruhlar güçsüz ve çaresizdir, şaşkındır, ürperti halindedir.
***
üzerime yağan okyanuslar içinde boğularak ölmüştüm. ölmüştüm ama ruhum hala herşeyi görüyordu. içim parçalanıyordu orda can çekişen insanları görünce. allahın merhamet etmediği insanlara ben merhamet edemezdim.
***
her canlı, ölünceye kadar kıyametin dehşetine tanıklık eder. insanlar öldükten sonra da olayları ruh gözleriyle görmeye devam ederler. yıkılış berzahtaki ruhların huzurlarında yaşanır. berzah evreni de parçalanır. cehennemi umanların dehşeti, cenneti bekleyenlerin müjdeleşmelerine karışır.
***
***
hani gece vakti idamlık mahkumları alıp darağacına veya kurşuna dizilecekleri meydana götürürler ya… bir de, seçilmeyi başarmış liderlere büyük törenlerde taç giydirirler… o gün, herkes yakında yaşayacaklarını hissetmektedir. her şey herkesin huzurunda açığa çıkacak; yakında tarihin en büyük hesaplaşması yaşanacaktır.
***
***
evrenin maddesi çöker, sistemler dağılır. galaksilerin çöküşünü gök katlarının kapanışı izler. ruhlar ve melekler de birer birer söner ve “o (allah’ın) zatından başka her şey yok olucudur (olacaktır.)
***
zaman biter ve allah’tan başkasının vücudu yok olur. artık her şey sadece allah’ın bilgisindedir. muhteşem bir romanın son sayfası da yaşanmış ve tarihe gönderilmiştir. madde ve vücut adına her şey köpük gibi sönmüş; evren mum gibi eriyip tükenmiştir.
-
nerde o kendini tanrı ilah eden nemrutlar, nerede ölmeyeceğini zanneden firavunlar. masum insanları katleden insanlar nerede merak ediyorum.
-
kıyamet kopmuştu. her şey bitti sanıyodum yine…
bolum 5-ahıret

israfil ahiret hayatını başlatmak için son kez sur’a üfler..
***
allah sorur;
ey azrail ! herkes öldü mü ?
-
ölüm meleği; cebrail ölmedi.
-
allah; onun da canını al. peki şimdi herkes öldü mü ?
-
ölüm meleği; israfil ve mikail ölmedi.
-
allah; onunların da canını al. peki şimdi herkes öldü mü ?
-
ölüm meleği; bir tek ben kaldım.
-
allah; sana verdiğim görevi bitirdin. şimdi senin canını ben alacağım.
-
allah evrene seslenir; şimdi benden başka kimse kaldı mı ?
evren derin bir sessizliğe bürünmüş…
***
karanlıkta bedenimi kaybettim. ardından, kömürleşmiş harabeler üzerinde gözlerimi açtım; bir yerlere doğru ilerliyordum. içimden, “neden dinlemedik, anlamadık.” diye üzülüyordum. başımı çevirip, toprağı siyah, göğü karanlık gördüğüm anda anladım..
***
o gün insanlar bölük bölük kabirlerinden çıkacak.
***
mahşer günü insanlar geldiği topraktan bu sefer çıkıyodu. topraktan kalkarken allahın karşısına nasıl çıkacagım korkusuyla uyandığım an saçlarım bembeyaz olmuştu korkudan. yanımdaki insanların saçlarını gördüğümde anladım saçlarımın beyazlıgını.
ibonun dediği gibi ihtiyar olmadan ağardı saçlar.. daha 19 yaşında delıkanlı bir insan.
-
ağlıyordum delirmiştim elime ayağıma hakim olamıyodum. yanımadaki zenanilerle yürüyoduk arş’a doğru..
-
bazıları bineklerle birlikte gidiyodu kimisi ise ateş azabı ile birlikte gidiyordu mahşer meydanına. birini gördüm ki yüzüstü sürülerek götürülüyordu.
-
içimdem allahı zikretmek istiyorum ama aklımdaki tüm dualar silinmişti yeni dogmuştum sanki ağlamaktan başka bişey bilmiyorum.
yıllarca yürüdüm daha ne kadar yürüyecegim hakkında hiç bir fikrim yok. düşünemiyorum sadece beynim yürümek için çalışıyor.
yıllar sonra mahşere varmıştık. her şey bitti sanıyodum. herşeyin daha yeni başladığını bilmiyormuşçasına.. her taraf bembeyaz sonsuzluk vardı. nereye baksam beyaz ve dünya gibi yuvarlak bir yerde degil düz bi yerdeyiz. tüm insanlığı görebiliyorum. tek bir sıraya geçmişiz orta okulda beden öğretmenimin dediği gibi tek kol aralığı izaya gelmişiz hesap gününü bekliyoruz eziyetlerle.
-
ardından aşırı sıcaklıktan yere düştüm derim kavruluyor saçlarımın hepsi yanıyor. çıplak olduğumu ilk orada farkettim çığlıklar atıyodum ve hz isa ya şikayet ediyodum hani allah bana merhamet edecekti. annem babam neredeydi. ne zaman allaha hesap verecektim merak ve isyanlar ediyodum ezik bir şekilde. allahtan merhamet diliyodum…
mahşer yerinde, mevkıfın güneşi insanların tepesine yaklaşmıştı. ben bi süre daha dayanamayacağım ve tahammül edemeyecegim gibi görüyor. o derece sıkıntı ve zorluklara maruz kalamışım ki dünyada olsam başımı secdeden kaldırmayacağım diye yeminler ediyordum ya rabbi tek bir şans ver ya rabbi diye dualar ediyorum.
-
yüz yıllarca azap çektim mahşerde..
-
insanların terlemiş olduğu su vücuttan atıla atıla okyanus olmuştu, içinde boğulmamaya çalışırken terlerimiz güneşin etkisiyle kaynamış su oluverdi. içinde haşlanıyoduk resmen.
-
insanın kendi terinde boğulması da insana koyuyor. neden oglum lan baktın kıyamet kopacak neden allaha iman etmiyosun diye haykırıyorum kendimce.
-
kurtulmaya çalışıyorum gidip insanların yanına; bizlere şefaat edecek birilerini bulalim diyorum.
hep birlikte hz ademin yanına gidiyoruz. bize yardım et diye ayaklarına kapandım
-
hz adem; ben yasaklı meyveden yedim. allah benden hesap soracak gidin hz nuh size yardım edebilir.
-
hep birlikte hz nuh peygamberin yanına gidiyoruz.
bize yardım et diye yalvarıyorum. bizlere;
ben oğluma islamı öğretemedim diye allaha hesap verecegim. hz ibrahim’ in yanına gidin. belki o size yardım eder.
-
hz ibrahim ise; putları yıktıgım gün eğlence vardı. babama karnım agrıyor diye yalan söylemiştim. allaha nasıl hesap vereceğim. gidin hz muhammed size yardım etsin.
-
son şansımız..
hz muhammedin yanına gittik, ey allahın peygamberi bize şefaat et kurtar bizi bu azaptan.
-
hz muhammed (s.a.s)’ de secdeye kapanarak, kendisine ilham edilen en güzel hamd ve senalarla allah teâlâ’ ya hamd ve senalarda bulunuyordu. sonra cenab-ı allah ona;
***
ey muhammed başını kaldır, işte, istediğin verilecek, şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır.”buyuracaktır
***
hz muhammed aramızdan amelleri iyi insanları yanına alıyordu. hesap gününü sakin, güneşsiz bir yerde peygamberlerle birlikte hesap gününü bekleyecektik.
-
ardından hz isa belirdi yanına koşup ey isa neden bana yalan söyledin ? neden beni kandırdın ? hani allah bana merhamet edecekti ?
-
hz isa; sana verdiğim sözü tuttum.
-
benimle alay mı ediyosun kurbanın olayım kurtar beni buradan.
-
hz isa; hatırlasana mahşere kadar yürüyerek gittiğin yolu..
allah merhamet etmeseydi mahşere kadar yüzüstü sürünerek gidecektin..
eğer allah sana merhamet etmeseydi en son hesap veren sen olacaktın ve burada bizi bulamayacaktın.
-
unutma ki peygamberler verdiği sözde dururlar ve sen şansli birisin ki benimle birlikte savaştın..
-
ey hz muhammed bu allahın kulunu bizim aramıza al diye buyurdu.
-
onların arasına katıldığımda öyle mutluydum ki her şey bitti sanıyodum. ama pek hoş karşılanmamıştım. mü’minler ve peygamberler bana bakıp beni süzüyorlardı. bu durumdan çok şikayetçi olmuştum daha arkamı döner dönmez hz isa; alnında kafir yazıyor. evet sen kafir birisin ama eskiden yapmış oldugun iyiliklerin (salih amellerin) karşılığını benimle savaşarak ödüllendirildin.
***
benim gerçekten de çok iyiliklerim olmuştur insanlara. ama bu anlama gelmiyor ki ben namaz kılıyordum hacca gidiyordum. ibadet yapmam ama iyi bir insandım.
***
bu iyiliklerin karşılığını dünyada degil ahirette gördüm.
-
şayet dünyada görseydim zengin olurdum veya yakışıklı olurdum.
-
iyi ki de dünyada değil ahirette karşılığını almıştım ki o benim tek güvencemdi…
bolum 6- hesap gunu

bu bölümde fazla bişey anlatmak istemiyorum doğrusu günaha girmek istemiyorum üstü kapalı bir şekilde anlatmaya çalışacam.
-
hesap gününü beklerken ne kadar da kilo almışım diyorum kendi kendime etime dolgun canlı kanlıydım.
-
yanımdaki mü’min kardeşim 33 yaşında olduğunu bilmiyorsun heralde.. herşeyi unuttuğumu anladım. güldüm ilk kez kıyametten sonra ilk kez güldüm o adam beni güldürdü.

o olaydan sonra hesap gününün gelip çatmıştı. ne yapacaktım ne söyleyecektim diye düşünürken melekler tarafından allahın huzuruna götürüldüm ve konuşamıyordum. ellerim dilim ayaklarım kalbim anlatıyordu her şeyi. anlatıyordu tüm günahlarımı ben ise sus pus olmuş mahçup bir vaziyette bekliyordum.
***
o gün onların ağızlarını mühürleriz. işleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şehâdet eder.
***
-
bir peygamber ki 6 ay boyunca hesap sorulmuş. ben kimim ki.. yıllar sürdü hesap günü oysaki tek bir gün olduğunu sanıyodum. ama sonsuzluğun içinde yüzyıllar çok komik bir rakam bunu biliyordum. zaman kavramı kalkmıştı artık. o dünyayla birlikte yok olup gitmişti bu boyuttan..
-
allah kiramen katib meleklerine amel defterini oku. diye emretti.
-
benim tüm günahlarım ve sevaplarım bir bir okunuyodu. ben ise dünyada ki günahlarımı kimseler görmez diye biliyodum. sağımdaki ve solumdaki melekleri aldırmadan işliyordum habire günahları…
-
terazide günahlarım ağır geliyodu. hani o iyiliklerim dedim içimden hepsi havada duruyor terazinin içinde. cehenmemde yanacaktım diye üzülüyordum taa ki sağ omzumda bulunan meleğin hz isa ile birlikte savaştığımı söyleyene kadar. terazideki sevaplarım %40 oranında bişey oldu.
işte kurtuldum her şey bitti sanıyodum.. ama allah atın bunu cehenneme yaptıklarının cezasını çeksin ancak öyle cennete gidebilir.. demesine kadar..
***
kim zerre kadar günah işlediyse karşılığını görür. kim zerre kadar sevap işlemişse karşılığını görür. ateşe dayanabileceginiz kadar günah işleyin.
***
bir kez daha yıkılmıştım…
dünya hayatında yapılan her amel, en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın tartıya konulmuştu. bu tartının ibresi sonsuz azaba veya sonsuz kurtuluş ve mutluluğa götürecek kararı belirleyecekti. eğer tartı ağır basarsa cennete, hafif kalırsa ateş çukuruna düşecektim. hiçbir güç veya yardımcı o anda bana yardım edemeyeceğini de biliyordum..
-
günahımı ödemek için ne kadar yanmam gerekli.. cehennemden eninde sonunda çıkacaktım ama ne zaman, sonsuzluğa yakın mı acaba ?
cehenneme gitmektense hiç olmamayı ,doğmamayı tercih eder, dünyadaki zevklerin hiçbirini tatmak istemedim. utancım beni kahrediyor, yerin dibine çekiyor. ölümün beni ebediyen yok etmiş olmasını diliyorum.
-
o gün benden her isteneni yapmak istiyodum, ama başaramadım; gücüm, kuvvetim alınmıştı. secdeye davet edildiğimde secde etmek ister, ancak bunu bile başaramaz hale gelmiştim. tıpkı insanın kabus görürken bir şeyi yapmak isteyip de yapamaması, bağırmak isteyip de sesinin çıkmaması gibi. elim ayağım tutmaz hale geldi. korku, dehşet ve çaresizlikten adeta felç olmuştum..
-
secdeye davet edilmemin amacı benim, bunu dünyadayken yapmamamdan dolayı üzüntü ve pişmanlığımın artması, bir daha da sonsuza kadar, her ne kadar çok istersemse de bunu yapıp telafi etmemin imkansız olduğunu görmem, bunun keder ve ümitsizliğini ebediyen içimde taşımam içindi..
-
mahşer günü tüm insanlar cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş halde bekliyorduk. tüm insanlar, mümin ya da kafir, cehennemin korkunç uğultusuna ve içindeki akıl durdurucu görüntülere şahit olacaklardı. ancak sonra mü’minler kurtarıldı ve biz kafirler diz üstü çökmüş olarak bırakıldık. daha sonra da cehennemin içine atılırlar bizi zebaniler..
***
müminlerin de o topluluk içinde olmalarının hikmetlerinden birinin, allah’ın azametini daha iyi kavramaları ve o’na şükretmeleri olduğu düşünülebilir. cehennem ortamını yakından gören mümin, allah’ın kendisine verdiği imanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu iyice kavrar. çünkü şahit olduğu cehennem o kadar korkunçtur ki, yalnızca o azaptan kurtulmuş olmak bile, insan için büyük bir mutluluktur.
***
yaratılmışların en aşağılığısı olmaktan nefret ettim o gün doyasıya. zebaniler ellerini bana doğru uzatır, yüzüme ve sırtıma vurarak ruhumu en derinden acıyla sökerler ve beni alçaltıcı, yakıcı bir azaba gönderirler.
-
inkar edenlerin içinde sonsuza kadar kalacakları yer, bedenlerine ve ruhlarına acı tattırmak için özel olarak yaratılmış olan ey cehennem sonumun sen olacağını hiç düşünmemiştim.
-
cehennemin kapısına gelmiştik korkunç zebanilerle. kapıda duran görevli içimdeki korkuyu alevlendirdi. orada katlar vardı. sanırım bu katlar allahın derecelere göre sınıflandırması olabilir. ben en üst kattaydım, en alt katlarda ki çığlıklar ve havadaki koku ile azabım başlamıştı. bi kapıdan içeri girdiğimde kapıları üstüme kitlemişlerdi..
sonsuza kitlenen kapılar ardında vahşet vardı. cehennem insana delice susamıştı, bunu hissedebiliyordum.. cehennemi bir canlı olarak kabul etsek, inkarcılara karşı öfke, nefret, hınç ve istekle doludur. yaratıldığı günden beri, sabırsızlıkla, allahı inkar eden kafirlerden intikam almayı beklemektedir.
-
beni gören cehennem, alevlerini fışkırtmaya başladı. resmen gövde gösterisi yapıyodu. ama beni korkutmayı başarıyordu.
-
boynum bükük, içinde bulunduğum utançlık ve pişmanlık duygusuyla beraber göz ucuyla ateşe bakıyorum her bakışımda kahroluyorum bir kez daha.
-
kapıların üzerime kapanmasının asıl sebebinin kaçışın olmadığını bana anlatmak için. bunu biliyorum.
sigarasının ateşine dayanamayan bir adam daha kaç yıl kalacaktı cehennemde..
-
cehennemde aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin doruklarındaydım. fiziksel ve psikolojik eziyetlerin, işkencelerin çok şiddetli uygulamalarından oluşan azap türleri vardı. o ana kadar insanlığı izliyodum çaresizce.
cehennemde beş duyu organımla azap çekiyodum. gözlerim dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağım korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler, duyuyor. burnum ise olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar; dilim en iğrenç tadları, en dayanılmaz acıları hisseder; derim ve tüm vücudum, tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanıyodu, şiddetli acılar içinde kıvranıp duruyodum.
bir türlü ölüp yok olup gitmedim diye bağırıyorum.
-
fiziksel acılar kadar şiddetli manevi azaplar da vardı. aşağılanır, horlanır, rezil olur, pişman olur, çaresizliğimi ve ümitsizliğimi düşündükçe yüreğim yanar, kan ağlar. sonsuzluk aklıma geldikçe mahvoluyorum. öyle ki, azap bir milyon yıl sonra veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu benim için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. ama azabın bir daha hiç sonunun gelmeyeceğini, cehennemden hiçbir zaman çıkış olmayacağını düşünmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.
-
cehennem; pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe ve tekin olmayan mekanları, hücreleri kavurucu sıcaklığı, en iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleri, kül rengi zeminiyle sonsuza kadar artan azabıyla azap sanatının en ince ayrıntılarına kadar sergilendiği bir mekandı burda yıllarımı nasıl geçirecektim ben.
-
susamıştım ve acıkmıştım deli gibi. yiyecek olarak yalnızca zakkum ağacı ve darı dikenini bulabildim.
içecek olarak ise irin, kan ve kaynar sudan başka bir şey yoktu bu alemde.
-
yanan derilerimin yerine yenileri yaratıldı hep. böylece ateşin verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam etti. derilerim dökülmüş, etlerim yanmış, bütün vücudum yanık, kan, irin içinde olduğu halde zincirlere vurulup ve kırbaçlandım dur durak bilmeden. tasmalandırıldım, ellerim boynuma bağlı olarak daracık yerlere atılırlar beni. zebaniler tarafından ateşten yataklara yatırıldım, üzerime örttükleri örtüler bile ateştendi. bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ettim ,yalvardım, ama cevap bile vermediler. en azından, bir günlük de olsa azabın hafiflemesini istedim hep ama yine aşağılanma ve azapla karşılık verdiler.
-
tepede ateşten duvar vardı. zemin zaten ateştendi. zebaniler beni ortaya attı. yukarıda ki duvar yavaş yavaş üzerime kapandı.. arasında kaldım yüzüstü o acıyı dünyadaki namaz kılmak bahanelerimizden daha acıydı. ben hep sabah namazini bahane ederdim uykusuzluğu bahane ederdim şimdi bana çok komik geliyor bu karşılaştırma.
insan yüze gelecek darbelere karşı çok hassas bir canlıdır ya hani. en ufak bir harekete şiddetli bir refleksle cevap verir. cehennemde yüzüm, ateşte kızartılır, kaynar sularla haşlanırdı her gün. acının en yoğun olarak hissedildiği yere en ağır işkenceler yaptılar bana yıllarca. etlerim sıyrılmış olarak sırıtan bir biçimde dişlerimle kalıverirdim ortalıkta sersefil.
-
cehennemde bir odundum galiba çünkü; cehennemde ateşin kavurduğu herhangi bir nesne gibi yanmazdım. kendim ateşin özünü, yakıtını oluştururdum. odunun kendisi, ateşinin yakacağı herhangi bir cisimden çok daha uzun, çok daha şiddetle, için için yanar. bu acıyı ikiye katlardı her zaman..
-
ateşte kızartılan metalimsi cisimlerle vücudumu dağlıyordu zebaniler.
cehennemi ateşten fırın sanardım lan çok daha başka azap ve işkence türleri de vardı o alemde. örneğin ateş ve kaynar suyun yanı sıra vahşi hayvanların saygıısı, akrepler, böcekler ve yılanlarla dolu bir çukura atılmak, farelerin saygıısına uğramak, canlı iken kurtlanmış yaralara sahip olmak ve bunların çok daha üstünde hayal gücünün bile alamayacağı bütün azap kaynakları, hem de hepsi aynı anda.
-
cehennemde boğucu atmosfer çok yoğun bir biçimde hakimdir. dünyada sıcağa karşı birçok önlem geliştirmiş olan insan cehennemde çaresizdir. ortam en sıcak çölden daha sıcak, en karanlık, izbe hücrelerden daha sıkıntı verici ve pistir. sıcak insanın en küçük parçası olan hücrelerine dek işler. kafirler için kavurucu sıcağa karşı bir koruyucu, ferahlama veyaserinleme imkanı yoktur. devasa bir saunaya kilitlenmiştim sanki. nem oranı olabildigine yüksek.
görünmeyen ama yoğun bir tabaka insanı çepeçevre kuşatır, nefes borusundan girip göğsünü tıkar..
-
bu dünyada dar bir yerde kapalı kalmak, gerçekten de insanı çıldırtacak kadar bunaltıcı bir azaptır. dar bir hücrede hapis, suçlulara verilen ağır cezaların başında gelir. trafik kazalarında parçalanmış bir aracın içinde saatlerce sıkışıp canlı kalan, kazazadelerin durumu, bir deprem veya göçükte toprak altındakalan insanların çaresizliği olabilecek en büyük felaketlerden biri olarak nitelendirilir. oysa bu gibi örnekler cehennemdeki ortama göre oldukça hafiftir. en önemlisi göçük altında veya benzer bir yerde sıkışan insan ya bir süre sonra şuurunu kaybedip ölür ya da bir süre sonra canlı olarak kurtarılır. sonuç olarak acı çekilecek sürenin bir sonu, bitiş zamanı vardır. oysa cehennemde ne bir son vardır ne de umut. pis, yakıcı, havasız, karanlık, dumanlı bir atmosferde bir de elleri boynuna bağlanan ve daracık, sıkışık bir yere sokulan inkarcı, suda boğulan bir insan gibi, tarifsiz bir eziyet çeker. debelenir, çırpınır, kurtulmaya çalışır, ama kımıldayamaz insan…
beyler hikayenin gidişatı için sallamak zorundayim. bu arada bunu okumak için müslüman olmaniz gerekmiyor. zırvaladığım bi kac satır var onlari okuyun. bir de sadece senaryo yu salliyorum. diger anlattiklarim gercek. kuran mealleri var isteyene pm atabilirim.
bolum 7- umut
***
bu şehrin ışıkları gün geçtikçe loşlaşmakta
erkekler hemcinsinden hoşlanmakta
yasaklar izdivaçta, örfe ters düşenler revaçta
tavşanların aklı havuçta, ne kaldı avuçta ?
ta derinlere kadar yolun var
ateşten terlikler giydirirler beynin fokurdar
zebaniler homurdar, et ile kemiğin sonu alevden murdar! – sagopa kajmer-sonumuz yakın mesafe -
-
bu sözler benim için çok mana taşıyordu sizleri bilemem.
***
kurtuluş için sonuçsuz yalvarmalar, ümitsiz yakarışlar ile yıllarca azap çektim.
-
bir gün zebaniler beni serbest bıraktı. ne olduğunu anlamadan yürüdüm cehhemde. karşıdan gelen cehennem görevlileri; günahını ateşte ödedin. şimdi cehennemden gidebilirsin. dedi. mutluluktan havalara uçmuştum sonunda kurtulumuştum lan ateşi görmeyecektim sonsuza kadar.
-
kapıdan çıkarken karşımda beyaz, büyük kapılı bir han vardı sanki. yanına varınca önümde ki büyük köprüyü gördüm. ardından aşağıda alevlerin yükseldigini görünce yine mi ateşe düşeceğim diye geri gidince arkamdaki zebaniye çarptım. beni köprüye doğru itti. ordan geçmem gerektiğini anlamıştım.
-
köprü kıldan ince, kılıçtan keskindi ama ben ne işkenceler gördüm bunlar bana kolay gelirdi. yalnız attan gelen alev tanecikleri yanımdan sıçrıyordu delicesine.
-
incecik ip üzerine koca ayaklar bindi, nefsim içine sindi.
kirpiklerim titremekte korkularımdan, düşersem yanarım.
o kadar içime sindim ki, vinç getirsen kalkmaz başım,
gömün burada canlı naşım,
iç çekmekten düşünmekten ağardı saçım,
düşersem yanarım.
-
bu dizede
o kadar içime sindim ki, vinç getirsen kalkmaz başım (utanç)
sözünü saçma bulanlar var.
-
yürüdüm acıların bitmesi umuduyla. cehennemde yanmamak bile bir ödül sayılabilirdi ama insanoglu işte hep en iyisini ister.
-
ilerledim. ayaklarım kan içinde alttan gelen ateşlerden korunmaya çalışıyorum. ne zaman bitecek bu eziyet derken yolun sonuna geldiğimi gördüm. kapıya yaklaştım. cennet görevlileri bana burayı hakediyor musun ? dediler. hayır diyebildim sadece.
-
melekler; hak ediyorsun. diyerek kapıyı açtı. şimdi kelime-i şehadet getir ve öyle içeri gir. gerekenleri yapıp elveda bile etmeden çekip çıktım cehennemden. cennete girdim.
-
kapıyı açar açmaz yüzüme çarpan o koku.. aynı cennet gibi kokuyodu. insanlar, saraylar, akan ırmaklar, büyük bir bahçedeydim sanki.. cennet bahçesi.
-
işte bu sefer kurtuldum dedim. evet kurtulmuştum ama çok uzun yollardan geçtim. evet hepsini unutmuştum. etraftaki güzellikler, bana o acıları unutturmuştu. kalbim hiç olmadığı kadar refah dolu. mutlu ve heyecanlıydım. öyle ki sonsuza kadar burada yaşayacaktım..
-
karşımda hz isa duruyodu. o nur saçan mübarek yüzüyle beni karşılamaya gelmişti.
ey isa peygamberim neden beni kurtarmadan o cehennemden ?
-
hz isa; hatırlıyomusun sadece 1 milyar yıl kaldın cehennemde ve en üst katta günahlarını ödedin.
-
bu sayı çok degil mi efendim kimse dayanamaz benim gibi.. keşke allah biraz daha merhamet etseydi.
-
hz isa; allah merhamet etmeseydi. o çukurdan hiç çıkmayacaktın. buraya gelemeyecektin. en alt tabakada sonsuza dek yanacaktın.. hadi bunları boşver. meleklerle birlikte allah’ ın sana ayırdığı mekana git..
-
yeterince anlamıştım allah’ın adaletini ve merhametini..
birçok kimsenin hayalinde ki cennet, bulutların içinde, bir sis perdesinin ardında, beyaz rengin hakim olduğu, aydınlık, fakat puslu bir alemdir.. fakat öyle degil bambaşka bir alemdeydim.
-
bazı kişilere göre ise yalnızca yeşilliğin, kırların ve çayırların bulunduğu, kuzuların otladığı, insanların ağaçların altında oturup önlerinden akan dereleri seyrettikleri yeşilliklerdir. bu cahilce anlayışa göre cennet, her ne kadar huzurlu, sakin, güvenli de olsa, sonsuz bir hayat düşünüldüğünde monoton ve sıkıcı bir yer olarak düşünülmektedir.
-
cennet dünyaya çeşitli yönlerden benzemekle birlikte dünyanın kat kat daha üstün kusursuz ve ekgibsiz olanıdır.
-
bir çok insan, dünya üzerinde ekgibsiz ve mükemmel bir yaşamın kurulabileceğini sanır. gerekli maddi imkanlar elde edildiğinde, bu dünyadaki yaşamın insanı tam olarak tatmin edebileceğini ve mutlu kılabileceğini düşünür. en yaygın kanaate göre insan, maddi bir zenginlik, bu düşünce doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir evlilik, diğer insanların gözünde saygınlık ve toplum içinde güçlü bir kariyer elde ettiğinde, kusursuz bir hayat kurmuş olur.
***
bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur, bir bilselerdi.
***
orda hasta olmak, acı, sıkıntı, uyuma, yorulma, yiyecek içecek derdi, tuvalet ihtiyacı, terlemek.. vs dertleri yok. heşey güllük gülistanlık. peki bunlar neden dünyada yoktu..
-
allah dileseydi insanı tüm bu ekgibliklerden ve kusurlardan arındırarak yaratabilirdi. ancak allah insanı bu şekilde yaratmakla, ona kendi acizliğini ve zayıflığını göstermektedir bunu orada anladim.
-
insan acizliği ve zaafiyetiyle, dünya hayatının her anında defalarca yüzleşmek zorunda kalır. öncelikle çok değer verdiği bedeni ona bu durumu sürekli olarak hatırlatır. her sabah uyandığında şişmiş ve şekli bozulmuş bir yüzle güne başlar. ağzında hoş olmayan bir tat ve koku, cildinde, saçlarında ve bedeninde rahatsızlık verecek bir kirlilik vardır. eğer ayrıntılı birtemizlik yapmazsa, insan içine çıkamayacak durumdadır. üstelik bu temizliği gün içinde sık sık tekrarlaması gerekmektedir. çünkü üzerinden birkaç saat geçmesi, sabah yapılan temizliği yok edecektir. birkaç gün ayrıntılı temizlik yapmaması ise insanı çok aciz ve çevresindekileri dahi rahatsız edecek bir duruma sokmaktadır.
-
insan bedeni, taş ya da metal gibi sağlam ve dayanıklı bir maddeden değil, son derece çürük bir malzeme olan etten yapılmıştır. bu etten oluşan beden, incecik bir deri ile kaplıdır; her an en ufak bir kazada bu deri yırtılabilir. et de yapısı gereği son derece dayanıksızdır; basit darbelerden etkilenir, şekli bozulur, morarır ve yaralanır. ve yaşlılıkla birlikte de eski canlılığını yitirmeye, buruşmaya ve pürüzsüz halini kaybetmeye başlar. ölümle birlikte çürüme gerçekleşir. toprağa konulduktan birkaç hafta sonra, beden parçalanmaya başlar, kurtlanır, bakteriler tarafından yenir ve yok olup toprağa karışır.
-
tüm bunlar insana aczini göstermek ve dünyanın ekgibliğini hatırlatmak için özel olarak yaratılmış kusurlardır. oysa insan et yerine çok daha sağlam ve temiz bir malzemeden yaratılmış olabilirdi. acıdan, hastalıktan ve pislikten tamamen uzak olabilirdi. tüm bunlar aslında, insanın allah’a ne kadar muhtaç olduğunu ve acizliğini hissettirmek ve dünyanın ne denli “ekgib ve kusurlu” bir yer olduğunu göstermek için var edilmektedir..
her nefes alışımda ileride akan şelalenin kokusu burnuma geliyor. yeryüzü pamuksu bir nesneyle kaplanmış. her bastığımda, sonsuza kadar burada kalacagım aklıma geliyor mutlulugum artıyor. tüm insanlar, cinler ve melekler bana bakıyolardı hiçbir anlam veremiyordum. karşıdan akan şelaleden su içmek için egildim. suyun berraklığından dolayı yansımamı gördüm. alnımda hala kafir yazıyodu birden geri çekildim, su içmeden uzaklaştım oradan..
-
melekler yanıma gelip, beni mekanıma arkaürmek için izin istiyorlar. ben ise etrafın büyüleyici atmosferine hayran kalmışım cevap bile vermiyorum. ardından onlara ben burada yaşamak istiyorum sonsuza kadar..
-
efendim siz nasıl isterseniz öyle olsun fakat size özel ayrılmış mekana gitmenizi öneririm.
-
size özel dedigi zaman içimde bi merak uyanıyor. beni arkaürün dedim. gözümü kapatıp açınca karşımda duran büyük ihtişamlı bir saray belirdi. kuleleri gökyüzünü delip geçmişti. kapısı ise büyük bir han kapısını andırıyodu.. saray altın kaplamalı, kapı zümrütten, kuleler pırlantayı anımsatan parlak taşlardandı…
-
yanımdaki melek;
begendiniz mi ?
-
hakediyor muyum ?
-
hakediyorsun…
-
ev benim boyutuma göre çok büyüktü nasıl burada yaşayacagım diye düşünürken boyum uzamaya başladı. kahkalar atıyodum kendimce ne istersem oluyodu. evin içerisine girdimgimde duvarda allah yazısı dikkatimi çekmişti. o kadar süslü ve güzel yazılmıştı ki onu film seyredermişcesine izliyordum.
-
melekler yanıma gelip; yemeğe davet edildin. gitmek istermisin. dedi.
-
tamam ben kendim giderim. dedim.
-
yola koyuldum fakat yolu bilmiyorum yanımdan meleklerde ayrılmıyor. biraz yürüdüm fakat çok hızlı yürüdüğümü farkettim o anda yanımdaki melekler geldik dedi ve kayboluverdiler.
-
kafamı kaldırdığımda karşımda o mübarek yüz belirdi. yanıma gelip selam verdi.
-
hz isa: seni yemeğe ben davet ettim. gel seni birileriyle tanıştıracam. dedi.
-
mükellef bir sofra hazırlanmıştı.. orda oturan annemle babamı gördüm bana gülümsüyolardi. koştum onlara dogru içim içime sığmıyordu. sarıldım ellerinden öptüm onlarla konuştum doyasıya..
-
yanımdaki sofrada binlerce insan oturmuş sohbet ediyolardi. hz isa’ya onlar kim diye sordum.
-
hz isa; onlar senin kardeşin. savaşta kol kola savaştığın insanlar..
-
o büyük sofraya oturup selam verdim. herkes aynı anda selam verince saygın biri oldugumu düşündüm bir an..

1 yorum:

  1. Merhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
    0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.

    Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler

    * Evli Çiftlere 3. Tek ERKEĞİM!

    * Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan

    * Tost olmayı arzulayan bayanlar

    * Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler

    * Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler

    * 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    YanıtlaSil