3 sene önce temmuz ayıydı,
ortalık yine cayır cayır yanıyor, vantilatörü kendime çevirmişim,
tereyağda erimiş örgü peynir gibi koltuğa yayılmış tv izliyorum,
üniversite 1. sınıfı yeni bitirmişim keyfim yerinde kendime bakıyorum,
saçı uzatıyorum top sakal bırakmışım, o yaz planım tatilimi memlekette
geçirmekti, lakin ev arkadaşım ikimizin de maddi durumunun iyi olmaması
sebebi ile, üniversiteyi okuduğumuz şehirde kalıp çalışmak konusunda
beni ikna etmişti, ev arkadaşımı tanıyalı 1 yıl dahi olmamıştı, ama kırk
yıllık dost gibi olmuştuk onunla, nasıl aynı eve çıktığımızı da
anlatayım da, devlet yurdunda kalıyordum bununla aynı odadaydık bundan
hariç 2 kişi daha vardı ama biz bunla iyi anlaştık eve çıktık neyse,
herşey bu yanlış kararı vermemle yani o zaman başlamıştı, devlet
yurdunda o kadar iyi o kadar dürüst olan bir adam meğerse çok başka
taraklarda bezi olan, hayallerimden bile ötede ilimlerle uğraşan
biriymiş.
herneyse okul biteli 1 ay olmuştu, temmuz'un ilk
haftasıydı, alttan dersim kalmadığı için rahatım tabii, aileme söyledim
işte böyle böyle iş buldum burda gelmeyeceğim bu yaz diye, eve de okul
bitince çıkmıştık yani 1 aydır aynı evde kalıyoruz 1 ay boyunca hiçbir
anormal durumla karşılaşmadım, rakı içerdik neredeyse her gece, karı kız
muhabbeti ediyorduk, dertleşiyorduk, ancak bu 1 ay sonunda bir gariplik
hissediyordum, hislerimde yanılmadığımı bir gece işemeye kalkınca
anladım, yatmadan bunla bira içmiştik kafam hafif güzel gidip yattım,
gece kalktım acaip susamışım acaipte cişim var, tuvalet koridorun
sonunda arkadaşımın odası tuvaletin sol tarafına düşüyor benim odam
koridorun diğer ucunda, çıktım uyku sersemliği ile koridorda ilerliyorum
tuvalete doğru, baktım sol taraftan sesler geliyor arkadaşımın
kapısının altından duman çıkıyor, kapıyı tıklattım ses gelmedi daha
yüksek sesle tıklattım yine ses yok açtım kapıyı arkadaşım uyuyor, dedim
kalk lan ne oluyor diye, kalktı bu ne oldu dedi, oğlum dedim bunu benim
sana sormam lazım kapının altından duman çıkıyordu lan dedim, uyku
sersemliğiyle yanlış görmüşsündür kardeşim falan dedi ben de uzatmadım
ama bayağı tırsmıştım işedim yatmaya gittim.
sabah geç kalktım.
pazar günüydü çünkü, o gece rüya görmemiştim, atakan benden önce
kalkmıştı (isim vermiyorum onun adına benzer bir isim), çayı koymuş
neyse ben de peynir falan çıkarttım dolaptan çayı getirdi sadece
günaydın demiştim hiç konuşmadık kahvaltıya oturana kadar, oturduk bunda
bir haller var yani nasıl desem, bana ara ara kaçamak bakışlar atıyor
ama böyle nefret dolu, dedim iyimisin, iyiyim dedi sadece, o akşamki
olay neydi dedim sesler geliyordu biriyle falan mı tartışıyordun dedim,
yok dedi pc açık kalmıştı filmden geliyordur dedi, tamam dedim ki bu
beni daha da büyük bir meraka sevk etti cünkü akşam odasında pc acık
degildir kapkaranlık yatıyordu, bugün ne yapacaksın dedim, dinlenirim
odama çekilirim büyük ihtimalle dedi, tamam dedim ben dışarı çıktım
arkadaşlarla sahilde takıldık biraz gece saat 11 gibi eve gittim ki
kabus başlıyordu artık.
kapıyı açmamla şok olmam bir oldu bütün
odaların lambaları sönük, koridorda mumlar yanıyordu, küçük mumlardan,
ışığı açtım hemen bunun odasına gittim kapıyı çaldım önce ışığı sonra
kapıyı açtı, bu mumlar ne oğlum dedim, ya kusura bakma kardeşim
elektrikler kesilmişti yanık unutmuşum dedi, zaten ona karşı içimde
şüphe vardı iyice tırsar olmuştum, hiç uzatmadım odama çekildim bir
sigara yaktım tavana bakıp düşünüyorum, acaba bu son günlerde olanlar
neydi diye, böyle olaylardan tırsmam normalde ama beyler o anı yaşayınca
yani eve gelip karanlık bir evde yanan 3 tane mum görünce gerçekten
tırsıyor insan ki daha onun öncesinde adamın odasından sesler geliyor
kapının altından duman gibi birşey çıkıyordu kapıyı çalınca adam yeni
uyanmış gibi kalkıyor yani artık işi bırakıp memlekete mi dönsem gelince
de bu evden ayrılsam mı diye düsünmeye baslamıstım ama kendime cesaret
veriyordum, tesadüf diyordum.
herneyse o gece tavana bakarken
uyuyakalmışım, sabah oldu uyandım ancak üzerimde bir ağırlık var,
kalktım pencereden dışarı baktım, hava kızıl, ancak ilginç birşey var
güneş gözükmüyor havada, sadece iç bunaltan bir kızıllık, sokaklar
bomboş biraz daha yatıyım diyip arkamı dönmemle atakanı o masmavi
gözleriyle bana bakarken ve ayakları ters bir halde görmem bir oldu
ancak yüzü görünmüyor sadece bana baktıgını görebiliyordum, olduğum
yerde bayılır gibi olurken uyandım, ter içinde kalmıştım hayatımda böyle
bir kabus görmemiştim, saat gece 2:30 du ama sanki yıllardır uyuyor
gibiydim, o anki çaresizliği anlatmak çok güç sadece oturdum yatağa ve
kendime bir taraftan teselli veriyorum, kendimi güldürmeye çalışıyorum
işte bu zamana kadar anlatılan hikayerlerden dolayı böyle bir kabus
gördüğümü, bunun bilinçaltımın bana oynadığı bir oyun olduğunu falan
söylüyorum, herneyse, her zaman odamda su bulundururdum baktım sürahi
boşalmış kendime sövdüm, ışığı açtım su almaya mutfağa gideceğim ancak
böyle bir kabustan sonra, mutfağa gitmeye korkuyordum, aldım sürahiyi
ilerliyorum karanlık koridorda, ışık açma düğmesi koridorun sadece diğer
ucunda yani benim odamdan evin diğer yerlerine gitmek için o koridordan
geçip daha sonra ışığı yakmak gerekiyor, odamın kapısını açık bıraktım
koridoru biraz aydınlatsın diye hızlı adımlarla mutfağa doğru gidiyorum.
nihayet
mutfaktaydım, musluğu açtım suyu dolduruyorum, bir taraftan musluğa
sövüyorum niye bu kadar az akıtıyorsun diye, sürahi doldu musluğu
kapadım arkamı dönmemle atakanı görmem bir oldu, sürahi yere düştü,
betim benzim attı, bu noldu kardeşim dedim kusura bakma korkuttuysam
falan dedi, dedim önemli değil bilader de ses vermeden niye geliyon
gecenin köründe diye buna biraz atar yaptım, yaa işte susadım da kalktım
falan diyor, nasıl sessizce yılan gibi ne ara geldin arkama da
bekliyorsun diyorum içimden, tamam dostum iç suyunu dedim koridorun
ışığını yaktım, atakan mümkünse koridorun ışığını söndürme benim odanın
ampulünde arıza var az ışık veriyor dedim, ne diyim korkuyorum senden
kapatma ışığı mı diyim öyle bi bahane uydurdum işte, gittim odama sabah
ezanı okunana kadar sigara içtim düşündüm sigara içtim düşündüm, 1-2
saat uyuyup sabah işe gittim, düğün salonunda çalışıyordum iş rahattı
aslında, öğrenci için parası da idare ederdi bahşişlerle falan iyi bile
sayılabilirdi, benim aklıma girip çalışalım burda kalalım gitmeyelim
memlekete diyen atakan ise ancak evde odasında vakit geçiriyordu eve
gidince konuşacaktım biz bu yazı burda çalışıp para biriktirmek icin
geciriyoruz, sen odandasın sürekli vaktine yazık diyecektim neyse akşam
oldu o gece patron bırakmadı kürtlerin dügünü vardı iyi bahşiş
verirlerdi benim de işime geldi açıkcası gece 1 gibi işten çıktım eve
gidiyorum yürüyerek yarım saat falandı düğün salonunun uzaklığı bizim
eve bu saatte otobüs yoktu yürüyerek eve varmıştım kapıyı açtım.
yine
ev karanlık, nefret ederdim, evde birileri olsun ışık açık olsun ses
olsun isterdim, fobimi dersiniz ne dersiniz bilmem ama bu da böyle bir
huy, açtım ışığı gittim atakanın kapısına çaldım kapıyı yine önce ışığı
sonra kapıyı açtı, biraz konuşalım dedim istersen senin odana geçelim
dedim, odam dağnık şimdi sen salona git ben geliyorum dedi, gittim
salona oturdum, geldi bu yanıma, dedim oğlum bu gittiğin yol yol değil,
ben senin aklına uyarak burda kaldım üç beş kuruş kazanayım diye ama sen
kendin çalışmıyorsun vaktini odanda harcıyorsun dedim, haklısın
kardeşim dedi bu aralar bazı sorunlarım var falan dedi, ne sorunu oğlum
anlat biz arkadaşız dedim, işte ailesiyle arası iyi değilmiş babası
kocaman adamsın git çalış oku bak millet hem calısıp hem okuyor
biliyorsun durumumuzu falan demiş, ee dedim bak babanın bu laflarından
sonra hala odada oturup vakit geçirmeyi nasıl kendine yediriyorsun falan
dedim, tamam kardeşim dedi yarın iş aramaya çıkarım dedi, benim aklımda
da o iş aramaya gidince odasına girip nelerle uğraşıyor görmek var
merak ediyorum, rüyamda onu görmem tesadüf mü, odasından gelen sesler
ne, ama benim de işim vardı o gün neyse sabah beraber çıktın bunla yolda
ayrıldık ben düğün salonuna gittim bu iş aramaya gitti, ben biraz
temizlik falan yaptım iş yerinde, sonra patrondan izin aldım bikaç
saatliğine eve doğru yardırıyorum, o odada nelerle uğraşıyor artık
öğrenecektim adam hiç odadan çıkmıyordu çünkü eve vardım kapıyı açtım.
girdim
eve ses seda yok aha dedim atakan daha gelmemiş, götüm üçbucuk atıyor
açtım odasının kapısını yatağı düzenli odası terli toplu ilk etapta hiç
bir ilginç şey gözüme çarpmadı, sonra yatağının altından bir zincir
gözüküyor, bir kolyenin zinciri yani, çektim aldım elime bir kolye
yuvarlak içini açtım, atakanın resmi var içinde ancak gözleri kesilmiş
ve yerlerinde iki tane mavi boncuk konulmuş, bu ne lan dedim bir insan
kendi resmini niye kolyede taşır ayrıca gözlerini kesip niye 2 tane mavi
boncuk yerleştirir hemen aklıma gördüğüm rüya geldi, nedensiz yere
bağlantı kurdum aralarında, rüyamdaki atakan ve kolyede ki gözleri
kesilmiş yerine mavi boncuk konulmuş atakan, çünkü rüyamdakinin de
sadece gözleri belliydi ve masmavi gözleriyle nefretle bakıyordu kolyeyi
aldığım yere koyarken yatağın altına yani, yatağın altında yanlış
olmasın onlarca mum vardı, o an farkettim artık bu adamın birşeyler
çevirdiğinden emindim, hemen çıktım evden artık gece nerde kalırım diye
düsünüyordum, bu düşüncelerle iş yerine gittim, akşam yine olmuştu ve
ben yine eve gidiyordum, vardım eve, atakan evdeydi bu sefer odasının
ışığı açıktı.
gittim odama hiç yanına uğramadım, bu sefer atakan
benim kapımı çalmıştı, açtım bana merhaba falan demeden direk şunu
sordu, neden odama girdin dedi, öyle bir bakışı vardı ki bana, 10 saniye
böyle dondum kaldım resmen, ben girmedim dostum akşama kadar işteydim
dedim, yalan söyleme dedi bana söylediler dedi, niye girdin odama dedi,
biz bu evi tutarken birbirimize saygı duyacağız dememişmiydi dedi, kim
söyledi ne diyosun sen ben girmedim dedim, bak dedi odama girdğini
biliyorum ancak bir daha odama girersen buna pişman olursun dedi, ne
diyosun bilader dedim napacaksın dedim, gülümsedi o nefret gitmiş yerine
alaycı biri gelmişti sanki, sadece beni rahat bırakmanı istiyorum dedi,
iş falan buldun mu dedim o an ne alakaysa sadece konu değişsin istedim,
cevap vermedi odasına gitti, oturdum yine yatağa utanmayla karışık bir
tırsma vardı, kim söylemişti ona odasına girdiğimi neden bu kadar tepki
vermişti.
yattım yatağıma bu düşüncelerle uykuya daldım, uyandım,
susamıştım yine su doldurdum sürahiden bu sefer doluydu, gece uyanınca
uykum kacıyor bir de böyle biriyle aynı evde olunca bir kez uyanınca bir
daha uyuyamıyor insan, ışığı açtım o zaman laptopum yok atakanın kötü
bir laptopu var odasında benim kullanabilecegim ise sadece salonda 1
masaüstümüz var ki o saatte o adamın olduğu evde kalkıp salona gidip
pcye oturmam yani, sigara yaktım direk, ışık açık sigara içiyorum, kapı
çaldı açtım kimse yok, atakan diye seslendim ses yok, emindim kapı
calmıstı yani sigara da icmistim uykum acılmıstı, atakan diye daha sesli
bagırdım yine ses yok, kapattım kapıyı koridora çıkmıyorum, kapattım
kapıyı bi sigara daha yaktım, bu sefer bir ses geldi, yaşlı bir kadın
sesi sanki, kapıyı aç dedi, bu ne lan artık dedim açtım kapıyı kimse
yok, cep telefonumu aldım atakanı arıyorum adam 10 metre ilerde odasına
gitmiyorum arıyorum, açtı telefonu ses yok alo dedim ses yok ulan konuş
dedim ses yok, yeter artık lan diye bağırdım, bir daha odama girme dedi
kapattı, sabaha kadar oturdum sabah agzını yüzünü dagıtıcaktım, neyse
sabah oldu kalktım direk odasına gittim kapısını caldım.
açmadı
ilk, sonra ben açmaya çalıştım kitliydi, 10 saniye sonra açtı kapıyı,
ulan dedim ne istiyorsun benden neler yapıyorsun bana ağlıyorum ama,
kardeşim neyin var diyor, psikolojin mi bozuldu diyor, ben sana ne
yaptım diyor, dedim dün aradım böyle dedin diyorum, ben uyuyordum
kardeşim kabus görmüşsündür diyor, psikologa götürüyüm seni kardeşim
diyor o an cep telefonunu göstermek geldi ulan diyorum al bak diyorum
telefonu gösteriyorum bakıyor gece aramışım arama kaydı var 10 saniye
konuştuğumuz var, gözlerinin içine baktım o bana baktı yüzündeki o
şaşırmış yardımsever ifade gitti, sonra gülmeye başladı, napıyorsun ulan
diye bağırdım, sen nesin kimsin dedim, bunu niye yapıyorsun dedim,
hiçbirşey demeden gülüyor.
alarm çaldı uyandım, ter içindeydim
sürahiyi kafama diktim, artık iyiden iyiye psikolojim bozulur olmuştu,
rüya ile gerçeği yaşıyordum, o gün gelince atakanla konuşmaya karar
verdim, kafamdaki herşeyi soracaktım, aklıma gelip bir türlü
dillendiremediğim şeyler vardı, ona odasına girdiğimi söyleyenler kimdi,
o resimde ki boncuklar neydi, mumlar neydi, odadan niye çıkmıyordu,
kafamda bir sürü tilki dolaşıyordu, işe gittim akşama kadar bu
düsünceler icinde calıstım, salondan 1 büyük rakı arakladım getirdim
gece eve geldim, kapısını caldım açtı, biraz salona gelirmisin dedim
niye dedi, sadece muhabbet etmek istiyorum dedim, biz her gece icerdik,
bak rakı aldım içeriz dedim, pek canım istemiyor ama biraz oturabiliriz
dedi, gittim salona mutfaktan 2 çay bardağı aldım, bekliyorum bunu,
geldi bu, odana girdiğim için özür dilerim dedim, yaptığım hataydı ancak
senin adına endişeleniyordum dedim, endişelenme asıl kendi adına
endişelen dedi, bak dedim ben sana yardım etmeye calısıyorum, 1 seneye
yakındır en yakın arkadasımsın dedim, odana girdiğimi kim söyledi dedim,
gözlerime baktı hafif tebessüm etti, kolye ile mumları merak ediyorsun
değil mi dedi, mal gibi durdum bakıyorum ona, tamam söyleyeceğim dedi,
gel dedi, odasına gittik.
çıkardı kolyeyi açtı içini atakanın
resmi vardı gözleri yerindeydi boncuk falan yoktu, kolyeye
bakakalmıştım, sen bu resmi nasıl gördün dedi, oglum dedim bu o kolye
degil dedim gözlerin kesik yerinde boncuklar vardı dedim, hayır dedi bu
aynı kolye dedi, ancak farklı olan tek şey var dedi, nedir dedim,
onların sana bakış açıları dedi, kimlerin dedim ne diyorsun oğlum dedim,
onlar dedi, diğerleri, kardeşim dedim bak içki içen boş bir adam
olabilirim ama lütfen dedim böyle şeylerle korkutma dedim, ben
korkutmuyorum dedi aksine sana yardım ediyorum dedi, acık konusacagım
dedi, seni sevmeyenler var, o gördügün kabuslar bunla alakalı dedi, peki
dedim sen beni sevmiyormusun arkadasın degil miyim seni görüyorum
rüyamda dedim, onun ben oldugumu nereden biliyorsun dedi, sana
isimlerini söyleyecegim dedi sen de bize katıl dedi, oglum siz kimsiniz
dedim size niye katılıyım dedim, bana 5 tane 3 er harfli isim söyledi
isteyen olursa bu isimleri yazarım, bunlar kim ne bicim isim dedim
arkadaşlarım dedi.
bu mumları telefon gibi düşün dedi, çok eski
zamanlardan beri bu mumlarla haberleşildi dedi, ben sadece dinliyorum,
içimden sure okuyacak oldum, daha okumadan sakın dedi, ne diyorsun
dedim, o yapacagın seyi yapma dedi, artık düsünmüyordum da sadece
atakanı dinliyordum, istersen sana gösterebilirim dedi, göster dedim,
sesi öyle ikna ediciydi ki yaptıgımız seyin cok kötü birsey oldugunu
anlayamıyordum o anki psikoloji ile, mumları cıkardı 28 tane mum vardı,
bunları yakmaya başladı, mumlar yandıkça odanın icinde gölgeler hareket
ediyor gibi geliyordu, bu mumlardan bir şekil yaptı isteyen olursa şekli
de söylerim ancak su anda söylemem dogru olmaz, kolyesini cıkardı, bu
seklin ortasına koydu, ışıgı söndürür müsün dedi, söndürdüm, otur yanıma
dedi, ses cıkarma, icinden bazı seyler söyleme, sadece dur dedi,
birseyler söylemeye basladı, o birseyler söyledikce mumlar sönecek gibi
oluyor alevi azalıyor sonra daha da siddetli yanıyordu.
bu orda
bir ayin yapıyormuş o an bunu anlamadım ama, sakin kafayla düsününce cok
belli, bu dedi ki şekle doğru *** nerde diyor, sonra 5 saniye durup
sinirli bir şekilde çağırın diyor, sanki biriyle konusuyor ben öyle
oturdum buna bakıyorum, bu gözleri kapalı şekilde yapıyor bunu, sonra
birden boynunu bana çevirdi gözlerimin içine baktı, hayır dedi, ben neye
hayır derken şekildeki mumlardan panpalar yalan olmasın bir duman cıktı
sanarsınız oda yanıyor, atakan gidin dedi, sonra ısıgı ac hemen dedi,
actım ışıgı, ne yapıyorsun dedi sana sessiz ol demedim mi dedi, ben de
bana bakıp hayır dedin ben bana söyledigini zannettim dedim, sana
söylemedim dedi bir daha sana söyledigim bir şeye uy dedi, ne oldu
kusura bakma yanlıs bisey yaptıysam dedim, yaptın dedi, o kolye
sayesinde seni gizlemiştim, artık biliyorlar dedi.
bilader dedim
şu an seni anlamakta zorlanıyorum dedim, yani senin şu anda yaptıkların
ve benim yaptıklarım dedim, normal şeyler değil dedim, senden tek
isteğim bu kabuslardan kurtulup eskisi gibi olmak dedim, eğer benden
rahatsız oluyorsan evi ayıralım sen kal burda ben giderim dedim, bak
dedi bunlar güclüler dedi, sen istedin dedi, ulan dedim ben neyi istedim
dedim sen zorla beni bu olaya şahit yaptın dedim, hayır dedi ben sana
her seferinde sordum, sen tamam diyerek buna dahil olmayı kendin seçtin
dedi, ailemi arıyorum bilader dedim sen normal degilsin dedim, aradım
evi, bizimkiler köydeymiş, üzüm kaynatmaya gitmişler, bilen bilir pekmez
yapıyorlar yani, ben geliyorum dedim, niye falan dediler, patronla
anlaşamadık boşuna burda durmayım falan dedim, iş yerine gittim hesabımı
kapattım, eve hiç ugramadan direk terminalden otobüse bindim, memlekete
vardım, ordan köy otobüsüyle köye vardım, babamlar dedemgilin evde
olurdu direk vardım eve, oturduk sohbet ediyoruz, biraz bu olayı
çıtlattım yani kötü rüyalar görüyorum dedim, köyün hocası var, ona
götürelim dediler bişeyler yazar belki falan dediler.
tamam
dedim, akşam oldu yatıyoruz, dedemlerin evi çift katlı, altta dedemler
kalır üst kat boş durur amcamlar ya da babamgil köye gidince yukarda
yatarlar biz yukarda yatıyoruz yine, böyle kendi evimden başka yeri
biraz yadırgarım hemen uyuyamam, yattım yer yatağına ev geniş, annemle
babam bir odada yatıyor, ben diğer odada yatıyorum, uykuya daldım, sonra
uyandım üzerimde agırlık gökyüzü yine kızıl, ama köyde degilim
üniversite okudugum sehirdeyim ordaki odamdayım, kalktım camdan baktım
yine ama sanki ilk defa oluyor gibi, sonra arkamı dönmemle yine atakan'ı
gördüm, yine yüzü gözükmüyor sadece masmavi gözlerle bana bakıyor ve
yine ayakları ters onu gördükten hemen sonra yine uyandım ter icinde,
susadım yine, actım ısıgı oturuyorum, kapı caldı gel dedim, babam girdi,
oglum ne oldu cıglık attın dedi, baba sabah bahsettigim kabustan gördüm
yine dedim tamam oglum uyu hadi dedi cıktı, uyudum rüya görmeden sabah
uyandım, kahvaltıda baba dedim ne yapıcaz dedim, neyi oglum dedi bu
kabusları aksam geldin ya yine kabus gördüm dedim, ne diyorsun oglum ben
hic uyanmadım gece dedi.
o anda aklıma atakan'ın söyledikleri
gelmişti, sadece etrafımdaki yaşlılardan duyduğum efsane tadındaki bir
olayı yaşıyordum, düşündüm rüyamıydı diye ama emindim, babam gelip hadi
uyu demişti, baba dedim ben kendimi iyi hissetmiyorum, kime gideceksek
gidelim artık dedim, götürdü beni caminin hocasına, adamın evi tek katlı
klübe gibi bir yerdi, babam kapıyı caldı, hoşgeldin diyerek karşıladı
babamı, sonra hocam bir maruzatımız var demeye kalmadan, bunun ne işi
var burda dedi, babam hocam bu benim oglum dedi, götür bunu dedi,
istemiyorum burda dedi, hocam ben sizi ilk kez görüyorum diyorum, hoca
duymuyor, götür bunu diyor cabuk diyor, babamla bizi kovdu resmen yani
baska acıklaması yok resmen kovdu adam, babamın beti benzi attı, oglum
dedi cok iyi adamdır halbuki niye böyle yaptı anlamadım dedi, ben iyice
psikolojik olarak cökmüstüm, baba dedim, bıktım dedim icimi bosalttım
agladım, eve götürdü babam dedemler biz oturuyoruz, bana bakıyor herkes,
dedim ne var niye bakıyorsunuz, oglum dedi dedem, bize anlat dedi,
hocayla görüsmüs, hoca buna ne dedi bilmiyorum, dedem hicbir zaman
söylemedi, neler yasadıgnı tam olarak anlat dedi hepsini anlattım.
oğlum
dedi dedem, bu dünyada yalnız değiliz dedi, işte böyle öğüt verip
duruyor, içimde dedeme karşı nefret oluştu yani o an parçalamak istedim,
dede dedim öğütüne ihtiyacım yok, o yaşıma kadar asla dedeme
saygısızlık etmemiştim ama o an öyle demek geldi öyle de dedim, dedem
sustu babam bana bakıyor ama normalde bu saygısızlıgımı asla affetmez,
acıyarak bakıyor sanki bana, baba dedim niye öyle bakıyorsun,
seslenmedi, ne yapacaksınız dedim neyim var benim dedim, herkes susuyor,
zaten psikoloji kalmamış, hergün aynı kabus, hocanın kovması, ailemin
sadece basını egip susması, yalvarırım dedim söyleyin, oglum dedi babam
seni birine götürecegiz o sana yardımcı olacak, kim baba dedim, ismini
söyledi, gitmem ben ona dedim, adamı tanımıyorum ama, öyle bir şey var
ki tanımadıgım adama karsı nefret duyuyorum, gitmem ona baba diyorum,
babam tamam diyor yine sadece, ertesi gün zorla dedem babam ben bindik
gidiyoruz, köye 1.5 saat uzaklıkta baska bir köyde yaşayan bu adam,
neyse geldik bu köye, 9-10 tane ev ya var ya yok evler kerpiçten
yapılmış bilen bilir, sokakta da kimse yok, girdik bu kücük köyün icine
babam evlerden birinin önüne park etti, dedem önde babamla ben arkada
gidiyoruz kapıya geldik dedem kapıyı caldı bir kadın actı kapıyı genc
biri icerde yaslı bir adam oturuyor.
girdik içeri, yaşlı adam
tesbih çekiyordu uzun bir tesbihi vardı, kapıyı açan genç kadın buyrun
oturun dedi, evde kanepe koltuk yok, sadece yerde minderler var sırt
yaslamak için de uzunca bir sedir gibi bişey var, oturduk hoca halen
tesbih çekip içinden bişeyler okuyor, sonra dedem selam verdi adam 10
saniye kadar okumaya devam ettikten sonra dedemin selamını aldı,
kimseden çıt çıkmıyor, hoca birden bana döndü ve yaklaş dedi emir
kipiyle, babam kafasıyla kalk işareti yaptı, ağır ağır ilerledim hocanım
önüne, otur dedi, oturdum, bak dedi, baktım, gözleriyle gözlerime 10
saniye kadar dik dik baktı, türkçe olmayan bişeyler diyordu bana doğru
bakarak, sadece bakıp birşeyler söylemeye devam etti ben yere bakıyorum
sadece, gelini olduğunu tahmin ettiğim kadını çağırdı, birşeyler
söyledi, kadın getirdi, 1 bıçak 1 kağıt 1 kalem 1 tas içinde su 1 de
iğne getirdi, adam kağıda birşeyler yazdı ince uzun bir kağıttı, bu
kağıda yazı yazdıktan sonra büktü büktü, makasla belli parçalar halinde
10 parçaya kesti, suyun içine attı, ama ağzı hiç durmuyor sürekli
birşeyler mırıldanıyor, suya baktı birden gözleri faltaşı gibi açıldı ve
bana baktı, iğneyi aldı, kolunu uzat dedi, hiç birşey demeden uzattım,
koluma küçük küçük 5 delik açtı, hepsinden toplu igne başı kadar kan
aktı, bu kanı tasdaki suyun içine akıttı, parmağıyla bu suyu karıştıdı,
sonra sen çık dedi bana, dışarı çıktım, 5 dakika kadar sonra dedem ve
babam yanıma geldiler, suratları düşmüş, arabaya bindik hiç konuşmadan,
sonra arabada dedem, oğlum dedi sen bu illetlere nerede bulaştın.
ne
illeti dedim, oğlum dedi *** kabilesinden birilerinin çocuğunu
öldürmüşsün, ne cocugu dede ne diyorsun dedim, hocanın ona verdiği
bıcağı gösterdi, onlara karşı oğlum dedi yapılabilecek şey buymuş, bunu
yanından ayırma oğlum dedi, biz seni yalnız bırakmayız hep yanında
oluruz merak etme dedi, hocanın da yapabileceği tek şey buymuş dedi, ne
olduğunu anlamıyordum, artık ne olursa olsun modundaydım, tekrardan
dedemlerin evindeydik, akşam olmuştu yemek yiyoruz, hepimizde bir
sessizlik var, yatma saatine yakın kapı çaldı, hiç unutmam 5 tane köylü
vardı en arkadaki adamı tanımıştım ilk gittiğimiz ve bizi evinden kovan
hocaydı, dedeme birşeyler dediler, dedem burası benim evim dedi bunu
duydum sadece, sonra dedem yanıma geldi oğlum dedi hadi evinize gidin
orda daha rahat edersin dedi, sadece tamam dedim, dedem dahi bunu
yapıyor benden çekinip evinden kovuyorsa ne yapabilirdim, hiç birşey
hissetmiyordum, neyim olduğunu dahi bilmiyordum, gecenin bir yarısı
babam annem ben atladık arabaya kendi evimize doğru sürüyoruz, eve
geldik, salonda oturuyoruz, annemle babam yalnız bırakmadılar o gece,
sadece uyumasınlar istiyorum, bir anlık bile uykuya dalmasınlar diyorum,
ancak insan onlar da uyuyakalmıştık üçümüz de, ta ki saat yine 2:30 u
gösterene kadar.
yine o kabusu gördüm, hava kızıl, güneş yok,
yine üniversite okudugum şehirdeki evdeyim, yine arkamı dönüyorum, ancak
bu sefer farklı birşey vardı, atakanın yüzünü görüyordum, size nasıl
tarif edeyim, gözleri masmavi, siyah dişleri var, upuzun saçları var,
bana baktı hiç unutmadığım 2 cümleyi söyledi, il hüvel, illa bin zitr, o
masmavi gözlerini bana dikip bunları söyledi, konuşamıyordum, sadece o
masmavi gözlerine o uzun saçlarına, kararmış dişlerine bakıyordum,
babamın sesiyle uyandım, annem babam başımda bağrıyorlardı, kalktım, ne
oluyor dedim, oğlum iki saattir arapça bişeyler söylüyorsun dediler,
baba dedim yine aynı kabusu gördüm, biri bana 2 cümle söyledi dedim,
bıçağın nerde dedi, arabada kalmış baba dedim, siz annenle oturun ben
getiriyorum hemen oğlum dedi, asla yanından ayırma bir daha sakın dedi,
annemle oturdum babamı bekliyorum, 10 dakka oldu babam halen aşagıda
arabadan bir bıçak alıp gelemedi, anne dedim beraber gidip bakalım, ne
olacaksa olsun artık, annem oğlum biraz daha bekle gelmezse polise haber
veririz diyor, ne polisi manyakmısın dedim, alt tarafı aşağı ineceğiz
diyorum, aslında bunun nedenini şöyle söyleyim size, artık onlarla
karşılaşmak istiyordum, yani artık bu kabuslar bu korkular bitsin,
karşıma çıksınlar, ve beni artık bıraksınlar istiyordum.
indik
aşağı babam arabanın direksiyonuna geçmiş oturuyoru, annem camı
tıklattı, elinde sigara sadece oturuyor babam, anneme bakmıyor dahi,
sonra anneme camın arkasından boynunu çevirip baktı, ağlamaya başladı
koskoca adam, kapıları kilitlemiş ön koltukta sigara içip ağlıyor, annem
aç şu kapıyı diyor, babam sadece ağlıyor, 5 dakika kadar öylece oturdu
elinde sigara ağladı, sonra açtı kapıları, baba kurban oluyum niye
ağlıyorsun dedim, artık bıktım dedim, oğlum dedi apartmanın kapısında
yaşlı bir kadın beni durdurdu, su istedi dedi, ne suyu baba dedim, ağzı
titriyordu anlatırken, ağlıyordu bir taraftan, bilmiyorum oğlum dedi,
baba dedim saat 3 ü geçiyor bu saatte apartmanın kapısında kim niye su
istesin dedim, babam bekle getiriyim demiş arkasını kadına dönmüş, kadın
benim oğluma senin oğlun diye bağırmış babam arkasını döndüğünde kimse
yokmuş, koşmuş arabaya, bıçagı eline almış kapıları kapatmış o korkuyla.
eve
çıktık sabaha kadar oturduk, sabaha karşı uyumuşum tekrardan
uyandığımda öğlen olmuştu, rüya görmemiştim, üçümüz oturuyoruz babamın
telefonu çaldı, arayan bizim üniversitenin olduğu şehirdeki ev
sahibiydi, kapıyı çalıyormuş kimse açmıyormuş, ancak içerden ses
geliyormuş, birden fazla ses var diyor adam telefonda babama, babam
oğlum benim yanımda dedi arkadaşı ne yapıyor bilmiyorum dedi, ev sahibi
çilingir çağırıyorum o halde dedi, hala birçok eşyam o evdeydi, babama
ben artık o şehirde okumak istemiyorum, tekrar sınava gireyim yahut
başka bir yere geçiş yapayım dedim, olur oğlum dedi sağolsun karşı
çıkmadı hiç, babamla gidip eşyalarımı alacaktım, bindik lada samaraya
vardık, eve geldik, kimse yok, anahtarım kapıyı açmadı değiştirmiş
kiliti ya atakan ya ev sahibi, babam ev sahibini aradı, adam zaten biz
görüşmek istiyormuş, geldi bilen bilir asya çay bahçesi var, şehir
hakkında da ipucu vermiş olayım, orada buluştuk, adam bayağı tırsmış ve
şaşkın bir ifadeyle geldi hiç oturmadı, oğlum dedi o evde siz neler
yaptınız dedi, ben birşey yapmadım amca dedim, arkadaşımı bulduklarında
gülüp kendi kendine konuşuyormuş, ev sahibi ile çilingiri karşısında
görünce sövmeye hakaretler etmeye başlamış, ev sahibi polis çağırmış,
akli dengesinin yerinde olup olmadığını anlamak için müşaade altına
almışlar atakan'ı, ev sahibi anahtarı değiştirmiş, eşyalarını alıp
gidebilirsin dedi, baba dedim eşyaları toplayıp gitmeden önce atakan'ı
görmek istiyorum, emin misin dedi, evet dedim, gittik tutulduğu yere.
babam
hemşireye atakan *** 'ın odası nerde dedi, hemşire tarif etti girdik
serum takmışlar, yatakta yatıyor, atakanın saç baş dağılmış sakal uzamış
robinson crusoe gibi olmuş, beni görünce ağlamaya başladı, kulağıma
yalnız konuşalım dedi, baba dedim kapının önünde biraz beklermisin,
çıktı babam dışarı, artık yalnızdık, oğlum dedim senle tanıştıgım güne o
kadar pişmanım ki dedim, beni nelere bulaştırdın dedim, benim dedi
fazla zamanım yok gelecekler benim için dedi, eve git dedi, benim
yatağın altındaki kolyeyi al, resmimi sök yak, içine kendi resmini koy,
bir tane de k***s yazan el yazması üzerinde *** simgesi olan bir kitap
olacak dedi al onu sondan bir önceki sayfayı aç dedi, o şekilleri yaz
bir kağıda sonra hepsini gece o kabusları gördügün saat kaç ise yak dedi
yakarken ** sayfadaki sözleri oku her yaktıgın kagıt icin 10 kere oku
dedi, adam resmen beni bir illetin içine çekmişti peki bu söylediklerini
yaparsam gerçekten artık bu kabuslar bitecekmiydi bunu sordum, bu yap
dediklerinin manası nedir dedim, eğer gitmelerini istiyorsan yap dedi,
sana yaşattıklarım için senin vebalini aldığım için özür dilerim dedi,
acınası bir haldeydi kısacası, doktoruna gittim şizofren olmasından
şüpheleniyoruz dedi, ancak dedi, hiç unutmam o söylediğini, bir hocaya
arkaürmek isterseniz dedi buna da saygı duyarım dedi, kaç yıl tıp okumuş
adam dahi bunu diyorsa ortada birşeyler vardır diye düsündüm, baba
dedim gidelim hadi eşyaları alalım, gittik eve ev sahibi çay bahcesinde
anahtarı babama vermişti, giderken bırakacaktık tekrar ona girdik eve
önce benim odama girip eşyalarımı topladık, sonra atakanın odasına
girdim.
baba dedim atakanın odasında da bazı eşyalarım var
onları da alayım sonra gideriz, tamam oğlum dedi, tek girdim odasına,
ayna vardı odasında dikdörtgen şeklinde, onu ters çevirmiş, anlam
veremedim, aynayı kendime doğru çevirdim, üzerine arapça birşeyler
yazmış, tekrar aldığım gibi ters çevirdim aynayı , yatanın altına
eğildim en arka tarafta kitap gözüküyordu aldım kitabı bayağı eski
gibiydi, zamk gibi birşey ile sayfalar hafif yapıştırılmış, birbirlerine
ip ile bağlıydı, sarımsı bir rengi vardı, üzerinde dediği şekil ve isim
yazıyordu, ancak normal boyutlu kitaplara göre büyük bir boyutu vardı,
eni ise anormal değildi, kolyeyi kitabın arasında buldum açtım atakanın
resmi duruyor hala, çıkardım onu kolyeden sonra cebimden çakmak çıkardım
orda yaktım resmi, sonra kolyeyi cebime koydum, kitabı elime aldım
çıkıyorken, aynanın bana doğru çevrili olduğunu gördüm, artık
alışmıştım, hiç bakmadım o tarafa babamın durumu malum, altımızda
ferrarimiz yok ya, lada samara vardı o zamanlar, bavulları arka koltuğa
attık, kitap elimde kolye cebimde öne oturdum, babam sürüyor arabayı,
oğlum o ne kitabı dedi, lafı geçiştirmeye çalıştım, pencereleri aç baba
filan diye, verecek cevabım yok çünkü, okul ile alakalı bir kitap
olmadığı kabak gibi meydanda, eski püskü sarı bir kitap, bu sırada
kitabı arka koltuğa bavulların yanına attım, başka mevzular açtım babam
sorduğu soruyu unutsun diye, unutmuştu da, oğlum dedi sana söylemeyi
uygun bulmadık ama dedi, biri tarafından çok kıskanılmışsın ve çeşitli
ifritler ile senin üzerine *** yapılmış dedi, ağır bir *** dedi,
gittiğimiz adamı hatırlıyormusun dedi, yaşlı hocayı kastediyordu, evet
baba dedim, senle bir kez daha görüşecek oğlum dedi, tamam baba dedim
beni bunlardan kurtaracaksa görüşmeye razıyım dedim, o sana verdiği
bıçak seni manevi açıdan güçlendirdi dedi, ilk hocanın yanına
gittiğimizde hocaya sövdüğünü hatırlıyormusun dedi, bir şokta o zaman
olmuştum, ne sövmesi baba dedim sadece başımı yere eğip oturdum dedim,
oğlum dedi hoca sana arapça okurken sen hocanın yüzüne arapça küfürler
ediyordun hatırlamıyormusun dedi, ama şimdi daha iyisin uykunda filan
konuşmuyorsun oğlum dedi, yine aynıydım sadece o kitabın bende olması ve
bunları çözecek olmak bir nebze umut veriyordu, babam böyle dedikçe
rahatlıyordum, sanki hepsi kötü bir kabusmuş gibi geliyordu, yolda
muhabbet ettikçe yol daha kısalıyordu sanki, nihayet evimize varmıştık.
sanırım
tekrar ters çevirmeyi unuttum dedim kendi kendime hemen çıktım odadan,
baba hazırım dedim, hadi gidelim dedim, 2 bavul vardı zaten babam
ikisini de aldı eline baba birini ver dedim, vermedi hadi oğlum bir an
önce gidelim dedi, indirdik bavulları arabaya yükledik, 5 dakika sonra
ev sahibi geldi, anahtarını teslim ettik memleketimize doğru yola
çıktık.
annem kapıyı açtı, suratı asıktı korku ile karışık bir
şaşkınlık vardı sanki yüzünde, yalandan gülümsemeye çalıştı, girdik
içeri, açmısınız dedi annem, dinlenme tesisinde çorba içmiştik o yüzden
evde yemek yemedik, tv açmıyoruz, öyle üçümüz oturuyoruz, annem bişeyler
düşünüyor gibi, ne oldu anne dedim, yok bişey oğlum dedi, ki anlarım
kesinlikle birşey olmuştu biz gidince, sen dedim benden gizledikçe emin
ol benim pgibolojim daha da bozulacak ne olduysa anlat dedim, babama
baktı, sonra oğlum dedi, bugün biraz tuhaf şeyler oldu dedi, içerde
uzandım yatıyordum, mutfaktan ses geldi dedi, kalktım baktım, tabakların
hepsi yerde ocağın dört yeri de sonuna kadar alev almış yanıyor, ama
gazı açma düğmeleri hepsinin kapalıydı gözümle gördüm dedi, musluğu
açtım, ateşin üzerine döktüm dedi, daha önce hiç görmediğim şekilde bir
duman çıktı sönünce dedi, hemen içinden bişeyler okumuş sonra içeri
gelmiş, oturmuş bu olay biz gelmeden yaklaşım 1 saat önce olmuş, o
yüzden hala şaşkınlığı üzerinden atamamış, ben içimden sövüyorum,
ailemden ne istiyorsunuz onları rahat bırakın diye, baba dedim yarın ilk
iş sabah kalkıp hocanın köyüne gidelim görüşelim tamam oğlum sen merak
etme dedi, zaman geçmiş yine yatma vakti gelmişti.
gece
salondayız odamda yatmıyorum bu olaylardan beri, annemle babam oğlum
hadi biraz uyu biz oturuyoruz merak etme dediler, onun verdiği
rahatlıkla uykuya daldım, uyandım üzerimde her zamankinden fazla bir
ağırlık var, üniversitedeki kaldığım evdeyim odamdayım, pencereye
koştum, kızıl bir hava sokaklar bomboş heryer alev amış, odam alev
almış, arkamı dönüyorum kimse yok, atakanın sesi geliyor koridorun
sonundaki odasından, gel yardım et yanıyorum diyor, koşuyorum o karanlık
koridorda, koridor sanki kilometrelerde uzunlukta, ışık açma düğmesine
varıp bu karanlığa bir son vermek, atakan'ı kurtarmak için koşuyorum,
ben koştukça gülüyorlar, ben koştukça alevler artıyor, tuvaletin önüne
geliyorum atakanın odası sol tarafımda kalıyor, anca odanın kapısı yok
duvar var, diğer tarafıma dönüyorum yine duvar, sadece önümde tuvalet
arkamda ise karanlık bir koridor var, tuvalete giriyorum, kapıyı
kapatıyorum oturuyorum öyle ağlıyorum, pencereden 5 çift göz bana
bakıyor, o kadar keskinler ki, kimisi çok derin bir mavi ile, kimisi
bildiğiniz alev dolu bir çukur ile bana bakıyor, hepsinin yüzü aynı,
hepsi atakan, hepsinin saçı uzun seyrek kirli yağlı, dişleri simsiyah,
onların birbirinden farklı varlıklar olduğunu gözlerinden anlıyorum,
hepsi nefretle bakıyor ama, hepsinin gözleri kişiliklerini ele veriyor,
sonra annem ve babamın sesini duyuyorum, uyanıyorum onlar başımda yine,
oğlum diyor babam al su iç diyor, su veriyor, baba diyorum hazırlan
hemen yola çıkalım gidelim hocanın köyüne .
babam sakinleştirdi
biraz, sabaha kadar bekledik ve sabahın ilk ışıklarıyla beraber yola
çıktık, anneme sıkı sıkı tembih ettim komşuya git diye, evde yalnız
durmasını istemiyordum, bindik arabaya pek konuşmadan gidiyorduk
bıçağımı yanıma almıştım artık yanımdan ayırmıyordum, vardık köye,
kapıyı yine aynı kadın açtı, geliniyde yanılmıyorsam, babam oduna çıktı
buyrun siz gelir şimdi dedi, oturduk babamla, bu arada ben evi
inceliyorum, evde hiç tablo yok, hiç ayna yok, dikkatimi ilk çekenler
bunlar olmuştu, ben evi incelerken hoca da nihayet gelmişti, biz ayağa
kalktık selamlaştık, hoca heybetli bir adamdı bayağı uzun sakalları
vardı, kaşları dahi uzundu adamın, hocam özür dilerim dedim, niye
evladım dedi, geçen size ettiğim hakaretlerden dolayı dedim, güldü
onları bana sen etmedin ki dedi affedilecek birşey yok dedi, otur gel
karşıma dedi oturdum, bir taraftan da atakan'ın bana verdiği kitap ile
kolyeden bahsetmelimiyim diye düsünüyorum, ama bahsetmemeye karar
verdim, oglum dedi bıcagını yanından ayırmıyorsun degil mi dedi,
ayırmıyorum hocam dedim, bak sana açık konuşacağım dedi, babangil
söyledi mi bilmiyorum lakin bir takım ifritler vasıtası ile seni
çekemeyen bir kem gözlü sana birşeyler musallat etmeye uğraşmış lakin
becerememiş ancak sen, isteyerek ya da istemeyerek bunlardan birinin
cocugunu öldürmüşsün dedi, bunlar pesini bırakmaz ya seni alırlar ya sen
onları alırsın oglum dedi, hocam dedim ben neyin kimin cocugunu
öldürmüşüm karıncayı dahi incitmedim şu yaşıma kadar dedim, o zaman
farkında olmadan yapmışsın oglum dedi, hic bir külün üzerine birden su
döktün mü yahut bir ateşi birden söndürdün mü dedi, hayır dedim, sonra
düsündüm ve, hocam dedim arkadasımla beraber evde mumları söndürmüştüm
karanlıkta dedim, o zaman zarar vermişsin o zaman oglum dedi, bıcagını
ayırma yanından dedi, bunlar kalabalık oglum dedi, bir kabile dedi, bir
kagıda birseyler yazdı bunu boynuna as dedi tamam hocam dedim, bir
müddet onları uzak tutar dedi, sakın tütsü, gibi şeyler kullanma
aynalara uzun süre bakma, yattıgın odada cok tablo bulundurma dedi.
hoca
böyle birtakım öğütler verdi hepsine tamam dedim hepsine uyacağıma dair
söz verdim, hoca ekmeği ye hoca suyu iç iyi olur oğlum hem karnınızı
doyurup öyle gidin aç aç yola çıkılmaz oğlum dedi, tamam hocam dedik
orda karnımızı doyurduk, sonra yola çıktık, babam yolda bol bol bana
öğüt verdi işte hocanın dediklerine uy oğlum falan diye, ancak benim
aklım kitapta ve kolyede babamı dinliyor gibi yapıyorum ama duymuyorum
bile, eve vardık kapıyı annem açtı, anneme biraz kızgın şekilde niye
komşuya gitmedin anne dedim, oğlum yeni geldim dedi, bilmiyorum
gerçekten yeni mi gelmişti yoksa hiç gitmeyip tek başına evde mi
durmuştu bunu halen bilmem, uzatmadım bu meseleyi, ne yaptınız neler
söyledi hoca falan dedi, işte verdigi kagıtı gösterdim, dürülüydü hiç
acmadım kagıdı, bunu boynuma asacakmışım anne dedim, ayrıca evde ayna
tablo gibi şeyler iyi olmazmış yattıgım odada özellikle dedim, tamam
oglum hepsini kaldırrız hiç problem değil dedi, nitekim kaldırdık
hepsini bir koliye doldurduk, ben artık kendimi odamda yalnız yatmaya
hazı hissettiğimi söyledim babama, lakin hazır filan hissetmiyordum,
annemin babamın hayatı uyku düzeni altüst olmuştu artık onlarda rahat
rahat yataklarında uyusunlar istedim, aslında simdi düsünüyorum da icten
ice onları düsünmekten cok o kitap ve kolye ile o odada yalnız kalma
istegi beni dürtmüştü evet bunun icin öyle söylemiştim, yine yatma vakti
gelmişti, babam oglum eminmisin yalnız yatmak istedigine dedi, eminim
baba yalnızken kabus görmüyorum dedim, ki hiç aslı yoktu, korkunun
yerini merak almıştı, acaba neydi o kitap ve kolye amacları neydi
nelerle iletişme geciyorduk bu kabuslar bitecek miydi.
odama
gittim, bir sigara yaktım, pakette 2 tek kalmıştı, yarın sigara alsam
bari filan diyorum kendi kendime, herşey normal gibi davranmaya
çalışıyorum, onları düşünmemeye, normal bir insan gibi olmaya
çalışıyorum, yatağıma uzandım yine tavana bakıp düsüncelere daldım,
odadan ayna ve tablolar gidince bayagı genişlemiş geliyor oda gözüme,
ama o beynimin en ucundaki şeye hakim olamıyorum, o kitabı açmalıyım
dedim içimden ve kalkıp annemlerin odasının kapısını caldım bir anda,
annem telaşla actı kapıyı ne oldu oglum dedi, birşey yok anne iyiyim
sadece bir resim istiyorum dedim ne yapacaksın oglum bu saatte resmi
dedi, ben lazım dedim sadece, annem cantasında tasıdıgı bana ait bir
vegibalıgımı verdi oglum geleyim beraber yatalım dedi resmi verirken,
yok anne gerçekten iyiyim dedim, tekrar odama gittim resmin kafa kısmını
kesip kolyeye taktım ve kolyeyi boynuma astım kitabı açtım sonra
atakanın dedigi sayfayı bulup açtım, ne oldugunu anlamadıgım ancak
tahminime göre fars ya da arap harfleri ile yazılmış kelimeleri yazdım
kagıtlara, sonra ben ne yapıyorum dedim kendi kendime, atakanın yüzünden
bunlar başıma geldi zaten, halen onun dediği şeyleri yaparsam daha
büyük bir çamura batmayacağım ne malum diye düsündüm, aslında sadece
hocanın dediklerini yapayım hatta bu kitabı hocaya arkaüreyim diyorum, o
dogrusunu yapar ne yapılması gerektigini bilir diyorum, ancak o kitap
benim artık, hocaya neden arkaüreyim ki hem belki hoca herkesten kötü
biri bunu bilmiyorum, belki kitabıma sahip olmak istiyor, her türlü seyi
düsündüm, sonradan 5 dakika kafamı egip durup düsününce, kötü
düsünceler daha agır bastı ve bu kitabı sadece atakanın dediği şekilde
neden kullanayım ki, kimbilir daha neler yapabilirim bu kitapla atakanın
söyledigi sayfaların haricinde zamklı sayfalarda neler vardı acaba, bu
düsünceleri kafamdan kovmaya calıstıkca daha agır bicimde tekrar yer
ediyordu.
sonunda kendime hakim olamadım bütün sayfaları tek tek
yavaşça ayırdım, sayfaların hepsinin üst taraflarında belli şekiller
altında ise arapça ya da farsça olduğunu tahmin ettiğim yazılar vardı,
hiçbirşey anlamıyorum, anlasam neler yapabileceğimi düşündüm, kitaptan
bir kelimeyi kağıda yazdım resim gibi çizdim demek daha doğru olur,
amacım onu sabah olunca bir kitapçıya arkaürüp hangi dilde ise ona göre
bir sözlük almak, atakan'ın dediği şeyi yapmaktan vazgeçtim kagıtları
yakmadan kitabın arasına koydum, kitabı yatağın altına koydum kolye ise
boynumda takılıydı, sırtüstü yatağa yattım, baktım bu sırada, kalan
tekleri de içmişim, bir küfür savurdum, niyeyse üzerimde bir gerginlik
vardı, tavana bakarken uyuyakalmışım, üzerimde ağırlık vardı
kalktığımda, direk cama yöneldim, hava kızık ateş gibi tıpkı, yine
üniversite okudugum şehirdeki evimdeyim, sokaklar bomboş dünyada tek ben
varım sanki, arkamı döndüm kimse yok, odanın kapısından biri beni
çagırıyor, gelmiyorum dedikçe geri geri gittikçe, gel diyor, bakıyorum
kapıya annemin gözleri bu, insan annesinin gözlerini her yerde tanır,
annemin gözlerini görünce karanlık koridora dogru atıyorum kendimi,
sarılıyorum ona, ancak sırtı tuhaf annemin elime kül geliyor ona
dokunnca, yere bakınca ayaklarının ters oldugunu görüyorum tekrardan,
yüzüne bakınca uzun ve kirli saclı siyah disli gözlerinin yerinde 2 cift
alev olan birini görüyorum yüzü ve bedeni atakan ancak gözleri o ana
kadarki gördüklerimden farklı bildiğin alev alev yanıyor, birşeyler
söylüyor bana nefret dolu bakarak anlamıyorum, birşeyi işaret ediyor
bakıyorum kolye boynumda, kolyemi işaret ediyor, açıyorum içini
bakıyorum kendi resmim var ancak kafamın alnına kül ile benim yatmadan
önce kitapcıya göstermek icin yazdıgım yazı yazılmış, tekrar ona
bakıyorum, beni boğmaya çalışıyor sonra babamın sesiyle uyanıyorum,
anneme bagırıyor git su getir diye, babam oglum iyimisin kabus mu gördün
yine diyor, sadece evet baba demekle yetiniyorum.
yine kendi
kendime bağırarak konuşup gülüyormuşum, sesimi duyup gelmiş babam, babam
uyu oğlum hadi yanındayım dedi, uyudum sabaha kadar, kalkınca ilk iş
kitabın arasına koyduğum kağıdı alıp kitapçıya gitmek oldu, rüyamda kül
ile alnıma yazılan şey ile kağıtta yazan şey aynıydı bayağı bir merak
ettim ne olduğunu, kapıdan çıkacakken annem çağırdı, kahvaltı
hazırlamış, yemem için ısrar etmesine rağmen acelem olduğunu söyledim,
babam sofrada oturuyordu ona da biraz geç gelebilirim sen kahveye falan
git istersen baba dedim, aslında geç gelme gibi bir niyetim yoktu direk
sözlük alıp kitabı incelemekti amacım, vardım şu cemaatçi kitapçılardan
birine onlar bilir diye, adam kağıdı aldı bana baktı, bu arapça dedi, ne
yazıyor abi dedim, gel yazıyor dedi, donup kaldım, adam iyimisin dedi,
iyiyim abi dedim bana arapça geniş kapsamlı bir sözlük verirmisin dedim,
aldım sözlüğü verdim parasını çıktım kitapçıdan, eve doğru gidiyorum,
ancak aklımda türlü düşünceler var rüyamda resmime neden gel yazılmıştı
neden gel diyorlardı, benden ne istiyorlardı bu düsüncelerle eve vardım,
babam kahveye gitmişti, annem açtı kapıyı eve girdim, direk odama
geçtim.
kitabı açtım, yanına sözlüğü koydum, ilk olarak kitabın
başındaki 2 kelimeyi sözlükten arayıp buldum, ateş ve ilim çıkıyordu,
ateşin ilmi demek oluyordu bu sanırım, sonra atakanın söylediği
sayfadaki kelimeleri tercüme etmeye çalıştım ancak bunların karşılıgı
yoktu harf harf tercüme ettim, tuhaf kelimeler çıkıyordu, bunlardan biri
de atakanın bahsettiği 5 isimden biriydi, 3 harfli bir kelime isteyen
olursa söyleyebilirim, atakanın söyledigi sayfadaki başlıgı tercüme
edince yok etmek oldugunu gördüm, yok etmek yazan bir sayfanın altında,
atakanın söyledigi isim vardı, atakan bana onlardan birini yok ettirmeye
calısıyordu o zaman, peki neden bana yaptırıyordu bunu, onun aklına
benim kitabın heryerini acıp inceleyecegim gelmemişti sanırım, direk
onun dedigi sayfayı acıp yazıları yazıp yakarım diye düsünüyordu, ilk
sayfayı actım, rüyamda gördügüm gözlere benzer bir resim vardı sadece
tasvirdi, o sayfanın capsini atarim isteyen varsa.
kitabı sadece
sözlükten tercüme etmek anlamak çok zordu, harflerin hepsi birbirine
benziyor zaten, ancak ilk sayfadaki ateş ilmi yazısını görünce bunun
pekte tekin olmayan bir kitap olmadığını anlamak zor değil, sayfaları
çevirdikçe şaşkınlığım arttı, birbirinden çok alakasız şekiller vardı
sayfalarda, boyama kitabı karalayan cocuk gibi, harf harf çevirmeye
çalışmaktan bıkıp sadece resimlere bakıyordum, sonlara yakın bir sayfa
da muma benzer şekiller gördüm, resimde tam 28 tane mum vardı, aklıma
direk atakanla o gece yaptıgımız ayin geldi, o gün de atakan 28 mum
kullanmıştı, demek ki o ayini bu kitaptan öğremiş, oturdum 2 saat tek
tek bu sayfayı çevirmeye çalıştım, bu bir ritüelmiş, bazı varlıklarla
iletişime geçmek için bu mumlar bir kapı görevi görüyormuş, bu mumlardan
yükselen duman, onlara bir beden sağlıyor ve bu duman vasıtası ile
iletişime geçilebiliyormuş, o gece atakan bana sessiz olmamı
söylediginde buna istemeyerekte olsa uymadıgım icin, o varlıklardan
cocuklarının birini istemeden de olsa öldürmüşüm, en azından o geceden
sonra olaylar arttıgı icin böyle düsündüm, bu yüzden benden intikam
istiyorlardı cocukları icin, karar vermiştim kendim bu ritüeli tekrar
yaparak hicbirseyin suclusunun ben olmadıgımı onlara anlatacaktım, bu
derece kurtulmak istiyordum onlardan.
tek tek çevirdim o
sayfayı, malzemeleri ayrıntılı vermek ne kadar doğru bilmiyorum ama yine
de söylüyorum, 28 tane mum, ifritler tarafından lağvedilmiş bir kolye,
herhangi bir kolye olabilir bu sadece boynunuza takacagınız ve üzerine
resminizi koyabileceginiz bir şekli olsun yeter, ve o kitapta yazan
sözler ile, çagırmak istediginizin adının yazılı oldugu kagıtlar, bütün
mumları hazırladım ve kitapta belirtilen ayrıca atakanda bizzat şahit
olduğum şekli yaptım, ortasına kendi resmimin olduğu kolyeyi koydum,
isimleri yazdım, ışıkları kapattım, mumları yaktıkça tekrar atakanın
evinde olan şey olmaya başlıyordu, yani bir hayli boş olan odamda,
istemsizce dolaşan binlerce gölge vardı sanki, ama sadece mumlara
odaklanmalıydım, başka yere bakmamalıydım, bu tehlike arz ederdi,
kitaptaki sözlerin türkçe okunuşlarını da bir kagıda yazdım yani türkçe
anlamlarını değil sadece nasıl okunduklarını türkçe olarak yazdım ve
ordan okumaya başladım, o sözleri okuyup arkasından birinci ismi okudum,
sonra sırasıyla aynı işlemi diger isimlere de uyguladım.
size
bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum, kendi kendinizle konuşmak gibi bir
duygu bu, bir rüzgar sizinle konuşuyor gibi diyeyim ya da, öyle
duyduğunuz gibi arapça falan konusmuyor, siz onu anlıyorsunuz, cünkü
sizin icinizden konusuyor sanki, ancak dısardan bu ritüeli izleyen
birisi sizin kendi kendinize arapça konustugunuzu zanneder, tıpkı
köpeklerin kendi aralarında anlastıkları ama bizim sadece hav hav sesi
duymamız gibi, siz onlarla iletisime gecince dısarısı sizin arapca
konustugunuzu zannediyor, kitaptaki yazıları okudum 1. yi ***
kabilesinden *** oglu kendini tanıt dedim, gel dedi sadece, sus dedim,
sadece kendini tanıt.
fazla ayrıntı vermeyeceğim, kendimi kötü
hissettiriyor, ayrıca sizin için de uygun olmaz, ben katil değilim
dedim, sen katilsin dedi 7 sülalene geleceğiz, 7 sülalenden intikam
aldıktan sonra seni rahat bırakacağız diyor, katil değilim dedim, sadece
7 sülalene geleceğiz diyor, sizi öldürürüm dedim, hepimizi mi dedi,
mumlar öyle bir alev aldı ki o korkuyla hepsini devirmişim, perde
tutuştu, babamgil koştu kurtardı beni dışarı zor attık kendimizi, size
haberin linkini vereceğim, gazetelerde çıkmıştı, kaynagı belirlenemeyen
nedenle yangın cıktı diye ancak kaynagı belliydi aslında.
dışardan
odamın yanışını seyrediyordum, hersey o odadaydı, kitap, kolye hepsi
içerde kalmıştı, elbiseler falan umrumda değildi, son umudum olan o
kitap cayır cayır yanıyor ben onu seyrediyordum, alevler öyle
şiddetliydi ki, sanki alevlerin üzerine biri sürekli benzin döküyordu,
sanki bir ateş topu odayı kaplamıştı, sadece izliyordum, yanımda babam
ve annem ile, konu komşu dışarı çıkmıştı, itfaiye geldi uzun uğraş
sonucu söndürmüştü odayı, diğer yerlere sıçramamış kimseye zarar
vermemiş sadece benim odam alevlerin arasında kalmıştı, sevinsem mi
üzülsem mi bilemiyordum, yorgun bir halde eve çıktık, aşagıda 1 kelime
etmemiştik ne babam sormuştu yangının nedenini ne annem, sadece kaygılı,
bitkin gözlerle odamın yanışına bakmışlardı, yukarı çıkınca sordum
babama merak etmiyormusun neden çıktıgını diye, sadece başını öne eğdi
hiçbir şey söylemedi, oturduk salonda ücümüz, ne zaman kurtulacagım baba
dedim aglıyorum bir taraftan, bilmiyorum oğlum dedi, bilmiyorum, odaya
hiç girmedim o gece, sabaha kadar uyumadım, sabah ezanıyla beraber odaya
girecek cesareti kendimde buldum ve son durumunu görmek için odaya
girdim.
odaya girdim, her yer simsiyah, aslında odaya girince
yine bana bir oyun oynayacaklarını düşündüm, eskisi gibi korkmuyordum
onlardan, çünkü okulumu mahvettiler, ailemi mahvettiler, en fazla ne
yapabilirlerdi ki, herşey harabeye dönmüştü, ayağımın altında bir
fazlalık hissettim, ayağımı kaldırıp baktığımda kolyem yerde duruyordu,
ancak simsiyah olmuştu, kitabı arıyordu gözlerim ama o yangından
yanmadan cıkması imkansızdı, kolyemin kapağını açtım, resmim hala
duruyordu ancak, o ana kadar yaşadıklarımdan en ürkütücüsüydü belki de,
resmimin alın kısmında o yazı vardı bu sefer rüya degildi herşey bizzat
oluyordu, rüya ile gerçegi karıstırıyordum sanki, yazı kül ile
yazılmıştı, kolyem kapalıydı, resim sağlamdı peki o yazıyı oraya kim
yazdı neden yazdı, artık bu soruları sormuyorum, cünkü biliyorum onlar
yaptı, hatta ismiyle söylersem 5 inin arasından yapan *** olmalıydı
kesinlikle, bu kolyeyi hocaya arkaürmeye karar verdim, cebime koydum,
babama hocaya gitmek istedigimi söyledim tamam oğlum dedi, benden cok o
bıkmıstı ama birsey söyleyemiyordu iste, ne yapabilirdi ki, onlardan
kime bahsedebilirdi, deli damgası yerdi belki de.
hocanın evine
gittik, kapıyı diğerlerinde olduğu gibi genç kadın açtı, bu genç kadın
bayağı yer etmiş sanırım bende, çok ilginç bir yüzü vardı, gözleri hep
yere bakıyordu, o an dikkatimi çekmişti bu kadının gözlerini hiç
görmemiştim, buyrun dedi, geçtik babamla içeri hoca oturuyordu evdeydi
gittiğimizde, niye daha önce getirmedin dedi, neyi hocam dedim,
cebindeki lağvedilmişi dedi, babamla biz birbirimize baktık öyle
kalakaldık, gel otur dedi bana, karşısına oturdum yine, ver dedi, aldı
elimden içine baktı, bu yazı ne demek biliyormusun dedi, kafamı evet
anlamında salladım, seni neden istediklerini biliyormusun dedi, yine
evet anlamında salladım, peki hiç iletişime geçmeyi denedin mi dedi,
hayır dedim, gözlerime bak dedi, gözlerine baktım, hiç iletişime geçmeyi
denedin mi dedi, evet dedim, sana yazdıgım şeyi takıyormusun dedi,
hayır dedim, onun yerine bunu mu takıyorsun dedi, evet dedim, bana tokat
attı, hiç unutmam öyle tokatı ilk defa yemiştim hayatımda.
babam
bayağı şaşırmıştı hocanın bana tokat atmasına ancak hiç birşey demedi,
sen ne halde olduğunu biliyor musun dedi, hiçbirşey demeden yere
bakıyordum, ağlamıyordum da, yüzüme bak dedi, baktım gözlerine, ne halde
olduğunu biliyor musun dedi, hayır dedim kısık bir ses tonuyla, gel
buraya diye gelinini işaret etti, sonra da gelinini işaret ederek bak
dedi gözlerinin içine, kadının yüzünü kaldırıp bakmasıyla ilk şoku
yaşadım gözleri alev gibiydi, gözlerini görmemle yere bakmam bir oldu
ayakları da tersti bu kadının onlardan oldugunu anladım, babana bak
dedi, baktım, sor bu odada kaç kişiyiz dedi, sordum, 3 kişiyiz oğlum
dedi, artık gözlerimden yaşlar akıyordu, hoca, korkma dedi, sadece
durumunu bilmen için bunu yaptım dedi, meğer biz oraya gittiğimizde
kapıyı calınca hoca girin diyormuş kendimiz giriyormuşuz ancak öyle bi
durumdaymışım ki kapıyı o kadının actıgını zannediyormuşum, bu hoca
bayagı ünlü biri, evine gelen misafirler eğer hoca evde yoksa oturur
beklerler, oduna gittiği gün oturup beklemişiz, o gün bu kadın bir
köşede oturup bekliyordu bizle beraber, ancak babamgilin bu kadınla hiç
konuşmaması tuhafıma gitmiş, böyle birşeyin olacagını hic düsünmemistim,
böyle birşeyi mantıgım almıyordu lakin mantık kaldı denebilirse,
genelde rüyamda bu olayları yaşadıgım icin cok cok ürkmüştüm, isteyene
kadının adını vereceğim ondan zarar gelmez.
bir odada benim ve
hocanın görüp babamın göremediği bir varlık olması, gördüğüm rüyalardan
daha korkunçtu, rüyalarımda gördüğüm şeyi bu sefer rüya olmadığına emin
olduğum bir zaman diliminde görüyordum, tıpkı rüyanızda uçurumdan
düşünce uyanırsınız da oh be rüyaymış dersiniz ya, lakin gerçekten bir
uçurumdan düştügünüzü düşünün, uyanamadığınızı, o zaman dilimine sıkışıp
kaldığınızı, gerçekle rüyayı ayırt edemediğinizi, bunu kimseye
söyleyemediğinizi düşünün, uyumadan kabusu yaşamak bu olsa gerek, olayın
gerçekten vehametini, durumun ne kadar vahim olduğunu anladım, hoca
yüzüme bak dedi, baktım, anlat dedi, içimde bir yerde biri bana herşeyi
anlatma diyordu, kitabı anlatma, diyordu, ancak bu sefer o sesi
dinlemedim, hocaya bu olayları ilk öğrenci evinde kaldığım arkadaşımın
yüzünden yaşadığımı, onun kolyesini bulduğumu, benim odasına girdiğimi
hiçbir kanıt olmamasına rağmen ayrıntılarıyla bildiğini anlattım, onun
verdiği şeyi boynuma asmak yerine, atakan'ın verdiği kolyeye kendi
resmimi koyup onu yanımda taşıdığımı söyledim, rüyalarımdan bahsettim,
hoca 1 kelam dahi etmeden dinledi dinledi, en sonunda gözlerimin içine
bakarak, oğlum dedi, durumun vahim olduğunu biliyordum lakin vehametin
bu derece büyük olduğundan bihaberdim dedi, içimdeki korku çukuru daha
da derinleşti, bu uzun bir süreç dedi, kurtarmak için herşeyi yapacağım
ancak, başına, 5 tanesini vermişler dedi, hiçbirşey diyemiyorum gözlerim
dolu dolu sadece dinliyorum, lakin bu 5 tanesi dedi çok çok tehlikeli
hayatı ömrümde gördüklerimden çok daha güçlüler dedi, bunun sebebi
onların çocuklarını öldürmen dedi, şu kapının dışında seni bekliyorlar,
her yerde yanındalar, lakin bu eve giremezler dedi.
3 gün boyunca
hoca evinde kal, hoca ekmeği ye, hoca suyu iç dedi, susuyordum sadece,
ben susuyordum, babam susuyordu, bezmiş bir vaziyette oturuyorduk
sadece, peki dedim aileme bir zarar verirlerse ne yapacağım, başka
çaremiz yok dedi, hayır ailene zarar vermezler demesini beklerken beni
derin bir endişeye sevk etti, babama dönüp baktım, sadece yalandan bir
gülümseme vardı suratında, ah baba ah içinden neler geçiyordu o an ne
korkular ne ızdıraplar kimbilir, babamla konuştuk, oğlum dedi merak etme
kimse bize birşey yapamaz sen 3 gün boyunca hocanın evinde kal 3 gün
sonra almaya gelirim dedi, gözleri dolu doluydu, ben babamı öyle görünce
ağlamaya başladım, babam ağlamadı sadece sarıldı bana ve çıkıp gitti,
arabada ağlıyor olmalıydı, aklım ondaydı, bir taraftan annemi
düsünüyordum, hep evde dursaydım okumasaydım, yada sanayide işçi
olsaydım daha mutlu olurdum diye düsündüm, milli egitime sövdüm,
üniversiteye sövdüm, evden ayrımama sövdüm, o cocukla hic tanısmasaydım
bunların hicbiri olmazdı diye düsündüm, kendime sövdüm insanlara cabuk
güvendigim icin, bu düsüncelerle gözlerim dalıp gitmişken hocanın
sesiyle irkildim, ne düsünüyorsun dedi, gözlerim dolu dolu cevap verdim
hocaya, neden ben dedim neden ben, anlayacağız oğlum dedi anlayacağız.
hoca
devamlı içinden birşeyler okuyor ben kenardaki minderde oturmuş başım
eğik düsüncelere dalıyorum, yatsı vaktine kadar bu böyle devam etti,
yatma vakti gelince hoca odanın birini bana gösterdi, zaten kücük
sayılacak bir ev vardı girişte oturulan salon gibi yer, 2 tane bundan
farklı oda vardı, biri hocanın odası idi, diğeri misafirler içindi
zannedersem çünkü ben orda kaldım, hoca gelinini işaret ederek arapça
birşey söyledi, gelin tepki vermedi, verdiyse dahi ben anlamadım, hoca
bana döndü senin kapına *** yı koyacağım, evin içine şerli varlıklar
giremez, lakin pencereden seni çağıran biri olursa sakın o tarafa dönme
dedi, tamam dedim, yatacağım odaya gittim, *** kapıda bekliyordu,
ayaklarına baktıkça ürperiyordum, evin tavanı hasırdandı tavana
gözlerimi diktim, camdan bir gölge geçti gibi oldu, başımı hemen o yöne
çevirdim, kimse yoktu, kaldığım odanın penceresi dağ tarafına bakıyordu,
zaten çok ev olmayan bu yerde, kapkaranlıktı dışarısı, tekrar tavana
bakarken pencereden birinin bana baktığını gördüm, kesinlikle emindim bu
sefer, boynumu çevirmemle şok oldum, dünya üzerinde görmediğim kadar
güzel bir kadın bana bakıyorudu, büyülenmiştim sanki, gel diyordu
parmağıyla işaret ediyordu, ayağa kalktım, pencereye yöneldim, pencereyi
açıyorken, o arkamdaki gelin birden önüme geçerek, o güzel kıza il
şerrin ifrütün *** dedi böyle yılan gibi tıslayarak söylüyor, o güzel
kız rüyalarımda gördüğüm pis uzun yağlı saçlı siyah dişli şeylerden biri
olmuştu sanki bir anda, öyle bir irkildim ki, bir çığlık attım hoca
koşarak geldi, ne oldu oğlum dedi, konuşamadım kekeledim, su getirdi
hoca, anlattım penceremde çok güzel bir kadının belirdiğini sonradan,
*** ın beni kurtardığını söyledim, hoca birşeyler okudu pencerenin
yanına gitti.
hoca pencerenin önüne gitmişti, birşeyler orda
dolanıyor, sesler geliyor, gülüşmeler geliyor, ben evde ve üniversitede
oldugum zamanlarda her zaman onların yanımda olduklarını bilmek korkunç
birşeydi, kendi kendine düşündüm bunlar hep yanımdamıydı diye,
gözlerimden yaşlar aktı, bir rüzgar uğulduyordu sanki, gırtlaktan gelen
arapça olduğunu tahmin ettiğim bir lehçeyle sesler bağırışmalar, nefret
uyandıran bir ses geliyordu, hoca gözlerini pencereye dikti gözlerini
kapattı birşeyler okuyor, bu sefer sesli, bağırıyor, dışardan hocaya
gülüyorlar, hoca bağıra bağıra okuyor, dışardan daha sesli gülüyorlar,
ama bu gülme normal bir gülme değil, nefretle dolu korkunç bir gülme,
şiddetli bir rüzgar var dışarda, sesler seslere karışıyor, hoca okumaya
devam ediyor, arkamı dönüyorum, hocanın gelini yok, hocam diyorum
bağırıyorum beni duymuyor sadece pencereye bakarak okuyor, o okudukça
dışardan gelen gülüşmeler artıyor, gelini arıyor gözlerim, odamın
kapısından bakıyorum, dış kapının açık olduğunu görüyorum, kapıdan bana
bakıyorlar.
kapıdan bana baktıklarını görüyordum, hoca sadece
sesli bağıra bağıra okuyordu pencerenin önünde ayakta, bana bakanların
en önünde gelin duruyordu, kapıdan içeri giremiyor beni çağırıyorlardı, o
kadar cezbedici bir sesleri vardı ki, kapıdan onlara bakıyordum, gelin
bana bakıyordu arkasındakiler bana bakıyordu hiç kımıldamıyor sadece
çağırıyorlardı, gel diyorlardı, dağlara gidelim diyorlardı, sadece
gözlerini görebiliyordum gözlerinin konumundan boylarını
anlayabiliyordum, gidiyordum onların yanına, beni arkaüreceklerdi,
kendimi teslim ediyordum, hocanın okuduklarını duymuyordum, sadece
onlara gitmek onların olmak istiyordum, ilerliyordum çıkış kapısına,
hocanın sesiyle irkildim dur dedi, hakim olamıyordum kendime
gitmeliydim, hoca geldi önüme geçti kapıya doğru okudu okuyor bir
taraftan nefesini kapıya veriyordu, kapıdan bir çığlık yükseldi gözler
kayboldu hoca kapıyı kapattı bitkin düşmüştü, biraz kendine geldikten
sonra, gelin neden onların arasında dedim, onu sana koruyucu tayin ettim
dedi, onları uzaklaştırmak için kendini feda etti oğlum dedi, koskoca
adam ağlıyordu gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu, onu aldılar
dedi, ben sadece korkulu gözlerle bu yaşlı adama bakıyorum, sadece
ikimiz kaldık ve sabaha saatler vardı, hocanın elinde kolyem gözüme
çarptı bunu istiyorlar dedi, neden dedim, seni almak için dedi, evi
mühürledim oğlum dedi, lakin sabah olana kadar dışarı çıkamayız artık
bana da düşmanlar dedi, sonra kapı çaldı, hoca kimsin diye seslendi,
gelen ses babama aitti.
hoca bana baktı, sonra kapıya yöneldi
kapının dibine gelince durdu, arapça birşey söyledi, dışardan ses
gelmedi, hoca bağırarak bir kez daha söyledi, yine ses gelmedi, sonra
*** senmisin dedi babamın adını söyleyerek, benim hocam dedi, kapıyı
açtı hoca dışarda gerçekten babam duruyordu, hoca gir içeri dedi, bir
taraftan babamın ayaklarına bakıyor ve eve girebilecek mi onu kontrol
ediyor, ayakları normaldi ve eve girmişti, gerçekten babamdı,
telaşlıydı, oğlum dedi sarıldı, ne oldu baba dedim, iyisin değil mi
oğlum dedi, iyiyim baba gecenin bu saatinde ne yapıyorsun burda dedim,
bizim evin yakınında depomuz vardı orda yangın çıkmış, kullanmıyorduk
depoyu, yıllardır öyle duran depo cayır cayır yanmış, babamda benim
odamın yanmasından sonra depo da yanınca korkmuş ben iyimiyim diye
bakmaya gelmiş, bu olaylarla alakası var diye düsünmüş, benim yanımda
hiçbirşey yok sadece gömlek ve pantolonla gelmiştim hocanın evine, öyle
duruyorum hoca evinde, cep telefonu cekmiyor, hocanın ev telefonu dahi
yok, tv yok, adam elektrigi sadece ışık icin kullanıyor, sadece oturup
devamlı okuyan biriydi zaten, devamlı düsüncelere dalıyor gibiydi, baba
dedim annem nerde ne yapıyor, oğlum dedi seni buraya getirince anneni de
dedengile arkaürdüm, yalnız kalmasın diye dedi, cok iyi yapmışsın baba
dedim, evde annemin yalnız olmasını düsünemiyordum bile, baba dedim
dışarda tuhaf birşey gördün mü, hayır oğlum dedi sadece yolda gelirken
önüme bir keçi çıktı köyün girişinde birden durdum indim baktı keçi
yoktu bende yaban keçisidir diye tekrar binip geldim dedi, o gece
babamda hocanın evinde kaldı sabaha kadar uyumadan oturduk.
sabaha
karşı uyuyakalmışım, hiç rüya görmedim ilk defa iyi bir uyku çektim,
uyandığımda babam başucumda oturuyor hoca ortalıkta yok, babama baktım
güldü, iyi uyudun oğlum dedi, cok iyi uyudum dedim, babam hiç uyumamış,
hoca da hiç uyumamış, hoca dışardan bize seslendi gittik, hocanın
koyunlarının hepsi telef olmuş, yardım edin şunları gömelim dedi, hocam
dedim durup duruken niye telef oldu bu koyunlar, boşver oğlum
hastalanmışlardır dedi, bu sırada gözüm koyun ağılına takıldı, ağılın
duvarlarında tırnak izleri vardı, bildiğiniz tırnakla her yeri birileri
boydan boya çizmiş, hocam dedim bu izler nedir, yüzüme baktı, seni
alamayınca hırslarından yapmışlar oğlum dedi, babamın kulağına eğildim,
hocanın telef olan koyunlarının parasını nasıl ödeyeceğimizi sordum,
hoca bunu duymu, bana baktı, bu senin suçun değil oğlum dedi, artık
burda durma dedi, gelininin arkaürülmesinden çok etkilendiği belliydi,
belki söylemiyordu üzmemek için ama bunda benim payımın olduğunu biliyor
belki de onun başına gelenlerden beni sorumlu tutuyordu, burası güvenli
değil dedi, kolyeyi bana verdi, artık kendi evinize gidin dedi,
koyunları gömdük hocayla vedalaştık arabaya bindik, arkamı döndüm hocaya
bakıyorum, hoca bana bakıyor, ordan uzaklaştık, dedemlerin evine gittik
babamla köye annem de ordaydı, sanki gizli gizli iş yapıyoruz gibi
hemen girdik dedemin evine, pek memnun olmadı dedemle babannem beni
görünce, sadece annem sarıldı, onlar hoşgeldin demekle yetindi.
sofraya
oturduk, kimseden çıt çıkmıyor sadece yemek yiyoruz, yemekten sonra da
dedemden pek ses çıkmıyor, sanki benim orda olmamı istemiyor gibi, yatsı
vaktinden sonra üst kata çıktık, annem babam ben, oturuyoruz üçümüz üst
katta, annem hocadan alıp ona verdiğim kağıdı deriyle kaplatıp zincir
takmış al oğlum tak bunu dedi, aldım taktım, atakanın verdiği kolye ise
elimde duruyor, annemin dizine yattım, babam karşımda oturuyor, herkes
kafasından birşeyler düşünüyor, bu huzurla uyuyakalmışım, uyandım,
üzerimde bir ağırlık var, yine üniversitedeki evimizdeyim direk kalkıp
pencereye koştum, hava kırmızıya çalan bir kızıllıkta, dışarda heryer
alev alev yanıyor, sokaklarda hiç insan yok, arkamı dönüyorum, atakan
bana bakıyor, ancak bu sefer benden çekiniyor gibi, boynumdaki hocanın
verdiği şeye bakıp, eliyle çıkarmamı işaret ediyor, hayır diyorum,
arapça bana kızıyor bağırıyor anlamıyorum sadece anladığım hocanın
verdiği şeyi çıkarıp onunla gitmemi istediği, kapıdan bana bakıyorlar
gel diyorlar, boynumdakini çıkar gel bize katıl diyorlar, o kadar
cezbedici ki, çıkarıyorum, onlara doğru gidiyorum, babamın sesiyle
irkildim, uyurken boynumdakini çıkarmaya çalışıyormuşum, arapça yine
kendi kendime bağırarak konuşuyormuşum, ter içindeydim yine, babama şunu
söyledim, defalardır kendimi üniversitedeki evimde kendi odamda
görüyorum baba dedim, o odayla alakalı olabilir bu yaşadıklarımız dedim,
üniversite okuduğum şehre gidip odayı iyice inceleyecektim, çünkü hep
aynı kabus hep aynı odadayım, tekrar uykuya daldım rüya görmeden
uyandım, babamla yola çıktık.
vardık şehre, babam ev sahibini
aradı anahtarı istemek için, adamla buluştuk, hayırdır eşyalarınızı
toplamıştınız dedi, birkaç şeyi unutmuşum dedim, adam pek yemedi ancak
mecburen verdi anahtarı, birkaç saate getirriz dedik, eve vardık, kapıyı
açtık, ilk gözüme çarpan atakan'ın odası olmuştu, kapısını açtım,
bomboştu, toplayıp arkaürmüştü eşyalarını, biraz ürperdim herşeyin
başladıgı yer orasıydı çünkü, kendi odama rüyalarımı gördügüm yere
gittim, burası da bomboştu, dışarı baktım, rüyalarımdaki sokaklar, ancak
bu sefer insanlar dolaşıyor, gökyüzü mavi, rüyalarımı hatırlamaya
çalışıyorum, tam olarak nasıl başladığını, yataktan kalkıyordum, dışarı
bakıyordum, ilk pencerenin önünü inceliyordum, hiçbirşey yoktu, odanın
kapısının altını inceledim orada da birşey yoktu, son olarak yatak
koyduğum yerin altındaki parkelere baktım, parkelerden birinde ufak bir
delik vardı, elimi soktum, elime bir kabuk geldi, içinde ölü bir kurt
vardı, birazcık toprak, birde kücük kagıda arapça harflerle birşeyler
yazılmıştı, o an beynime dank etti, bu şerefsiz onları bana bulaştırmak
istemişti, niye böyle birşey yapıyordu peki, her zaman yüzüme gülen adam
bunu niye yapmıştı, hemen babama dedim, atakan'ı bulalım diye, ilk
hastanaye gittik, doktor taburcu olalı çok olduğunu söyledi, ailesini
aradık, ailesine üniversite okuduğumuz şehirde çalıştığını, herşeyin
yolunda olduğunu söylemiş, aklıma bir kişi geldi o anda, atakan'ın
benden başka çok takıldığı bir çocuk vardı, akif diye, onun evine gittik
babamla.
akif'in evinin önüne geldik babamla, akifin evi bizim
üniversite okurken kaldığımız eve uzaktı, şöyle düşünün şehrin bir ucu
bizim ev diğer ucu olmasa da diğer ucuna yakın yerde akif'in evi var, 3
katlı bir apartman, bayağı salaş bir bina, daha önce 2 kere gitmiştim,
benim fazla samimiyetim yoktu ancak atakan'ın benden başka takıldığını
bildiğim tek kişi bu çocuktu, geldik kapısının önüne çaldık kapısını,
açan akifti, beni görünce gözleri büyüdü, telaşlandığını ve korktuğunu
hissettim, kekeleyerek hoşgeldiniz kardeş buyrun içeri dedi, hoşbulduk
bilader fazla kalmayacağız içeri de girmeyelim sadece atakan nerde
dedim, bir müddet sustu, sonra gözlerini bana dikerek, sana
anlatacaklarm var lütfen içeri geçin ayaküstü konuşulacak şeyler değil
dedi, içeri girdik babamla, bir taraftan akif bize kusura bakmayın ev
dağnık falan diyordu, o an sadece atakan hakkındaki şeyleri öğrenip bir
an önce bu sorunu çözmek vardı aklımda, akif içeri hiç geçmeden direk
mutfağa gitti, çay koyuyordu tahminime göre, gerek yoktu diye içeriden
bağırmamıza rağmen, ısrar etti, çayı ocağa koyup geldi oturdu karşımıza,
atakan evden eşyaları getirip bir müddet akifin yanında kalmış, bu
kaldığı müddet boyunca, benle ilgili, uğraştığı şeylerle ilgili birçok
şey anlatış akif'e, akif onun aklını kaçırdığını düşünmüş, atakan dışarı
çıktığı bir gün akif atakan'ın bütün eşyalarını kapının önüne koyup
içerden perdenin arkasına sinip izlemeye koyulmuş, atakan gelmiş,
dışardan akifi görmesi imkansız olduğu halde bunun olduğu tarafa bakıp
bir müddet gözlerini dikmiş ve biliyorum akif demiş sonra anlamadığı
birşeyler söyleyip eşyalarını alıp gitmiş asıl olaylar bunu dışarı
attıktan sonra başlamış, akif bunları anlatırken gözleri dolu dolu oldu,
o sırada ocaktaki çayı almaya gitti, getirdi ince belli bardaklara
çaylarımızı koydu, çaylarımızı yudumlarken ilk olarak kendi yaşadığı
şeyleri sonra atakan'ın benim hakkımda söylediklerini anlatmaya başladı.
atakan'ı kovduğunun gecesinde yatmaya yatağa gitmiş, pencereden
biri tıklatmış, dönmüş bakmış kimse yok, pek bu tür şeylere kafa
yormadığı için üstünde durmadan tekrar uyumaya koyulmuş, ancak kısa süre
sonra tekrar pencere tıklatılmış, gitmiş pencerenin önüne açmış camı
kimse yok camı kapatmış, banyoya elini yüzünü yıkamaya gtmiş, aynaya
bakarken alnında birşey görmüş bunun birkaç saniyelik birşey olduğunu
söylüyor, arapça birşey yazıyormuş kül gibi siyah birşeyden, gözünü
kapatıp actıgında hicbirsey yazmıyor, titriyormuş banyoda olduğu yerde
kendini odaya zor atmış, girdiğimde pencere açıktı diyor, kendim açık
bırakmadığıma da eminim diyor, o gece sabaha kadar oturmuş, sigara
içmiş, o gün staj yaptıgı yere gitmiş akşama kadar o gece olanları
düşünmüş akşam mecburen geri eve gelmiş, kapıyı açmış, koltuğunda biri
oturuyor, gözlerimi kapatıp açtım diyor yine gitmedi diyor, koltukta
oturan kişi yüzünü buna dönmüş, kendisini görmüş o anın korkunçluğunu
tarif edemem diyor, bir süre kendine bakmış ancak gördüğü suretinin
gözleri alev gibi ayakları tersmiş saniyelik diyor öyle iğrenç birşey ki
diyor saniyelik ama cok uzun geliyor diyor, çıglık atmış komşular filan
gelmiş, halüsinasyon gördün falan demişler rahatlatmaya calısmıslar da
adam rahatlarmı bu durumda, komşuları bir müddet yanında durduktan sonra
gece yarısı herkes evine gitmiş, ancak boş ögüt vermişler akif'e, onun o
anda ihtiyacı olan sabaha kadar yanında olacagı birileri, ancak
komşuları gittikten sonra tekrar başlamışlar.
anlattıkları beni
çok etkilemişti korkuyordum ancak bu korkuyla beraber biraz rahatlama ve
şaşkınlık gelmişti, aslında bu duyguyu şöyle anlatayım, tıpkı sınıfta
yaramazlık yapınca hocam onlar da yaptı diyen cocuk durumundaydım, cünkü
bunları tek ben yaşamamıştım aksine akif benden farklı olarak kendi
suretini görmüştü ki bu benim gördüklerimden cok daha korkunc geliyordu
bana, ben en azından onları farklı şekillerde gördüm, düsünmesi bile
ürkütüyordu, akifin dudaklarından kelimeler döküldükce şaşkınlığım
arttı, sabaha kadar gülüşmeler duymuş pencereyi tıklatmışlar, sadece
yere bakmış bu şekilde saatler gecirmiş, bunu anlamak zordur, o anda
titreyip yere bakmaktan baska birsey yapamıyor, dısarı cıkamıyor zira
dısardan cama vuruyorlar kacacak yer yok bunları duyunca o an aklıma
atakan'ın akif'e de birşeyler yapabilecegi fikri geldi, dedim ki yatak
odanı görebilir miyim, gittik beraber yatak odasına, parkelere baktım
hicbirsey yok, pencere kenarlarında da birşey yok, lakin dolabının
arkasında kalan duvarın gözükmeyen kısmının en altında bir delik var
elimi soktum, bir kabuk ve icinde benim üniversite okudugum sehirdeki
evimden cıkan seylerin aynısı, akifle babam şaşkınlık içinde bana
bakıyordu.
salona gidip oturduk, babam ve akif'e aynı şeyi benim
üniversite okuduğum şehirdeki yatak odamda da bulduğumu söyledim,
anlamını bilmiyorduk ancak iyi birşey olmadığı aşikardı, peki atakan
neden bunu bize yapıyordu, akif onu evden kovduktan sonra hiç eve
girmemişti, bunu ne zaman oraya koymuştu, demek ki, akife de iyi
davranıyor ancak arkasından iş çeviriyordu, yani onu evden kovmadan
oraya koymuştu, atakan'ın bana olanların en büyük suclusu oldugunu
düsünüyordum ki bu düsüncemde haklıydım, belki onların cocuklarını
öldüren bile ben degildim, benim üzerime sucu atan da atakan olabilirdi,
bu düsünceleri sakin bir zamanda düsünmek icin kafamdan kovup sadede
geldim, akif'e atakan'ın nelerden bahsettigini sordum, bir kitaptan
bahsetmiş akif'e, tahminime göre bana verdiği kitaptı bu, kitabı bulması
gerektiginden, isterse akif'in de onlara katılabileceginden bahsetmiş,
benim kötülük yaptıgımı, kendisine ihanet ettigimi söylemiş, bunlar
akif'in dudaklarından döküldükçe şaşkınlığım artıyordu, zira ben ona
bilerek ve isteyerek hiçbir zaman kötülük yapmamıştım, nereye
gidebileceği hakkında hiçbir fikrin var mı dedim, akif bilmiyordu nerede
olduğunu, ancak onu bulmadan bunlardan kurtulmam imkansız gibi
birşeydi, akif'e boynumdaki hocanın verdigini cıkarıp verdim, en azından
sana yaklaşamazlar dedim, çay için teşekkür edip babamla beraber cıktık
atakan'ı aramaya.
çıktık akif'in evinden kapıda durduk babamla
birbirimize bakıyoruz, nereye giderdi, bir müddet öncesine kadar ilişkim
çok iyiydi yediğim içtigim ayrı gitmezdi ancak, son zamanlarda sadece
odasında takılan bir adamdı, benden başka görüştügü tek kişi akifti o da
bilmiyordu yerini, ancak gidebileceği bir yer daha vardı, *** bilardo
salonu var bilen bilir, arada gidip bilardo oynardık, belki evden
ayrıldıktan sonra gitmiştir ümidiyle babamla bilardo salonuna gittik,
memduh abi vardı oranın sahibi, selamlaştık falan, atakan yok mu dedi
bana, tam üstüne bastın abi dedim ben de onu arıyorum hiç geldi mi, yok
koçum dedi en sonra senle gelmişti dedi, birazcık olan ümidim de
silinmişti koskoca şehirde nasıl bulacaktım atakan'ı, bişey için
demesine teşekkür ile karşılık vererek çıktık mekandan, çaresizce eve
dönecektik artık, babamın telefonu çaldı, arayan annem, atakan bizde ***
ile görüşmesi gerekiyormuş dedi, babam tamam hemen yola çıkıyoruz dedi
kapattı telefonu, onu kaçırmamalıydık balığı ürkütmemeliydik, o an
korkuyla dolu bir şaşkınlık aldı başını yürüdü, bu evreyi atlatınca
hemen eve doğru yardırıyoruz babamla, birbirine yakın sayılabilir
şehirler ancak arada yine de kaç saatlik mesafe var, aklımda tilkiler
dolaşıyor, bu düsünceler arasında kurtulus yolumu kacırmamak icin
cırpınıyorum babamla ve nihayet eve vardık merdivenleri koşarak çıktım
kapıyı açtım.
eve girdim, annemle atakan oturmuşlar, annem çay
getirmiş içiyorlar, atakan son derece efendi biri gibi oturmuş, iyi aile
çocuğu edalarında çayını yudumluyor, ben ayakta böyle mal gibi buna
bakıyorum, oturdum, buraya niye geldin dedim, sende bir emanetim vardı
dedi, almadım hiç ordan dedim en son senin odandaydı dedim, ayağa
kalktı, tamam öyleyse dedi nefret dolu bir bakış attı bana ve kapıya
yöneldi, tuttum omzundan nereye gidiyorsun birader dedim, aradığım burda
değilse başka yerlerde arayacağım dedi, önce dedim bana hesap
vereceksin, herşeyi baştan anlatacaksın, annemle babam endişeli gözlerle
bizi izliyorlar, tamam dedi, tekrar oturdu yerine, özel
konuşabilirmiyiz dedi, gel dedim, mutfak tarafına geçtik, ilk sorumu
sordum ve yatağımın altından çıkan neydi dedim, aynısından akif'in
evinde de buldum bize neden bunu yaptın dedim, gözlerime baktı dik dik
ve bana ihanet ettiniz dedi sadece, neyin ihaneti birader dedim,
yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezken bu yaptıkların nedir senin dedim, sen
bu işlere bu illetlere nereden bulaştın sen böyle biri değildin dedim,
duymuyordu sanki beni, sadece kendi anlatacaklarını düsünüyor gibiydi, o
kitabı ve kolyeyi nerden aldığını anlatmaya başladı.
bu ilk
olarak ece diye bir kızdan bu şeyleri öğrenmeye başlamış, derken iyice
kızla muhabbeti ilerletmişler, bu kızın bir amcası varmış, kız çok övmüş
amcasını, her cesit ilimi bilir amcam diye, adam bu işlerin uzmanı ama
hep kötülük için kullanıyor ancak kendini atakan'a öyle tanıtmıyor, bu
kitabı ve kolyeyi buna veren o adammış, dedim malmısın da alıyorsun
belki kitaptan kurtulmak istiyordu birinin isteyerek alması gerekiyordu o
da sendin komplo teorileri kuruyorum kafamda, ilgimi çekti diyor, adam
buna övmüşte övmüş kitabı, işte her türlü isteğini yaparsın, herksen
üstün olursun falan diye, yılan gibi diliyle etkilemiş, kolyeyle de
kitabın direk bağlantısı varmış, kitabın icindeki bazı ritüelleri yapmak
icin bu kolye gerekiyormuş, bu odada geçirdiği o saatlerde hep bunları
denemiş saatlerce, günlerce, adam buna şöyle bir şey öğretmiş ve tembih
etmiş, kimin yanında olacaksan bu tarifi yap eğer sana bir kötülüğü
dokunursa onu cezalandırırsın demiş, bu yüzden akifle benim yatagın
altında cıkan seyleri daha öncesinde koymuş, peki dedim benim sana ne
gibi bir ihanetimi gördün, gözlerimin icne baktı anlatmaya başladı.
ben
bir dönem nuran diye bir hatunla takılmıştım, bu kızla takılma hadisesi
de şöyle oldu, eve yeni çıktığımız zamanlar bu kızı sahilde görürdüm
devamlı içerken, o da mal apaçi arkadaşlarıyla takılırdı sahilde, arada
beni kestigini farkediyordum, arkaüm de kalkmıyor değildi hani, o
zamanlar atakanla cok sık takılırdık yeni ev arkadaşı olmuşuz kendimizi
bişey zannediyoruz, genelde beraber içerdik yani yedigimiz ictigimiz
ayrı gitmezdi, birgün gidip kıza açıldım, birkaç günlük birşeyler
yaşadım yani biraz da şerefsizlik diyebilirsiniz yaptığıma, eve attım
bikaç kez sonrasında bıraktım bu kızı, meğer bizim atakan bu kızdan
hoşlanıyormuş gerçekten ciddi birşeyler düşünüyormuş ama ben kıza
açılınca laf etmemiş, saygı duymuş, taaki ben kızı eve atıp sonra kızı
bırakana dek, tam da onun odasına kapandıgı zamanların başına
rastgeliyor bu olay, ondan sonra yüzüme gülmüş ama benden nefret etmiş,
bu kitabı almasında da bunun etkisi çokmuş, zaten ailevi problemleri
olan biriydi, beni kendisine çok yakın görürken bu yaptığımı
yedirememiş, ee ben bilseydim asla o kızla birlikte olmazdım, atakan bir
taraftan ağlıyor bir taraftan anlatıyordu, peki dedim hala nefret
ediyor musun benden .
gözlerinde artık o nefreti göremiyordum
sadece bitmiş bir adamın gözleriydi karşımdakiler, sen dedi ettiğinden
fazlasını buldun, atakan dedim sana yalvarıyorum, ben haftalardır
ızdırap yaşıyorum, hayallerimin almayacağı şeyleri gördüm, kurtar beni
dedim, yapamam dedi, ne diyorsun sen birader, ne diyorsun, bu rüya
alemine tıkılıp kalmışım, kimseye anlatamıyorum, nerden gelicekleri
belli olmuyor, anam babam uyku uyumuyor her gece benim arapça
bağırmalarıma kalkıyor, en bilindik hocaya dahi benim yüzmden zarar
geldi, öz dedem beni evinde istemiyor, ucubeden farksız olmuşum, okul
hayatım bitmiş, daha 3 ay önce dünyanın en mutlu insanıyken düştügüm
duruma bak, sadece bir kız içinmiydi bunlar, bunların binde birini
yaşayacagımı bilsem o sahilin yanından geçmezdim dedim, bir çaresi var
dedi ancak buna ne senin ne benim gücüm yeter dedi, nedir o dedim, onlar
seni alıp dağlara arkaürmeden, sen onları yok edeceksin dedi.
nasıl
oluyor bu dedim, ecenin amcasına gideceğiz dedi, o adı burda anmak dahi
istemem, yılan dilli adamın tekiydi, kardeş dedim, seni şurda
parçalamıyorsam tek sebebi son umudumun sen olmasıdır dedim, ben
pislikten kurtulmaya calısırken sen beni bu pislikleri baslatan adama
arkaürüyorsun dedim, benim bilgim kısıtlı dedi, ben neyim ki dedi, ulan
dedim madem hiçbirşey değilsin başıma bunları nasıl açtın diyorum,
farkediyorum annemle babam içerden bizi dinliyorlar, eğer imkanım olsa
herseyi basa sarardım ama, nefret gözümü bürümüştü dedi, peki dedim
gidelim, ne olabilirdi ki daha, zaten bu adamlar yüzünden hayatım altüst
olmuş korkacak ne vardı ki, o an aklımdan şu geçti bütün bunları bana
yaşatan ve içi nefretle dolu olan bir adam acaba doğruyu mu söylüyordu
yoksa beni daha büyük bir pisliğin içine mi çekmekti amacı, ama ona
güvenmekten başka ne yapabilirdim ki, üniversiteyi okuduğumuz şehirdeydi
bu kız ve amcası, oraya gidecektim bütün bunların sebebi olan adamla,
bir başıma sonunu bilmediğim bir yolculuğa çıkacaktım, babam gelmek için
cok ısrar etse de sadece ikimizin gitmesi gerektigini söyledim ve evden
çıktık atakanla.
atakan yanımdayken sürekli bir bunalma hali
oluyordu bende, belki bu yaşananlardan dolayı, ondan nefret etmemden
dolayı, belki de yine işin içinde başka şeyler vardı artık herşeyden
süpheleniyordum cünkü gördüklerim yasadıklarım kolay şeyler degildi,
vardık üniversiteyi okuduğum şehre, içimi bir mutsuzluk kaplamıştı gerek
rüyalarımdan dolayı gerekse herşeyin başladığı yer olduğu içindi
sanırım, bir işhanına geldik, eski püskü pis bir işhanıydı, iki kat
çıktıktan sonra bir kapının önüne geldik atakan burası dedi, sadece isim
yazıyordu, içeri girdik, adam atakanı görünce ters ters baktı, bir
sorun mu var dedi, atakan bir taraftan bana bakıyor yan yan, bir
taraftan adama birşeyler anlatıyordu, adamın internet sitesi dahi var
medyum *** diye geçer, ifşa yasak diye bir de böyle pisliklerden uzak
durun diye vermiyorum şu anda, adam sonra bana baktı o hareketleriyle
gel bakalım buraya dedi, adamın yüzüne bakmak bile insanın icine bir
ızdırap veriyordu, yavaş yavaş vardım yanına kurtuluşum mu olacaktı
yoksa zaten battıgım bu aleme en dibe kadar beni çeken biri mi olacaktı
bu adam bunu düsünüyordum oraya varana dek bu adamı görünce artık sunu
düsünmey baslamıstım, daha ne kadar batacaktım pisligin icine.
bu
ecenin amcası olacak lavuk, sorular soruyordu, yaşımı falan sordu,
cevap verdim, sen atakanın kitabını gördün mü dedi, evet dedim, peki hiç
bir ritüel düzenledin mi dedi, düzenlemeye çalışırken yangın
çıkardığımı anlattım, ilk ne zaman bir ritüele şahit olduğumu, atakanın
odasında sadece sessizce oturmam gerekirken, ses cıkardıgımı ve o
ritüelin ilk şahit olduğum ritüel olduğunu aynı zamanda kötü
sonuclandıgını söyledim, ritüel harici yaşadığın ilk olay bumuydu dedi,
hayır dedim, daha öncesinde atakanın odasından sesler duydugumu filan
söyledim, birinin kapıdan seslendiğini, sana dedi *** kabilesinden 5
tanesini yollamışlar, bunlar gerçekten güçlüdür ancak herkesin zayıf bir
noktası vardır dedi, benden bazı malzemeler istedi bunu burda
yazmıyorum, onları buldum getirdim.
malzemeleri adama verdim,
arka tarafta bir oda vardı 30 m2 civarı bir odaydı bu, ancak penceresine
tuğla ördürmüştü bu odanın, iç bunaltıcı ve zifiri karanlıktı, ışığı
açtı biz odaya girerken, ışıgı açmasına rağmen o iç bunaltıcı bir
atmosfer hakimiyetini kaybetmemişti, belki de bunun sebebi daha önce
burada sayısız kere gerçekleştirmiş olduğu ritüellerdi, o günahlar tıpkı
örümcek ağları gibi yuvalanmıştı belki bu odanın her bir köşesine,
genel hatlarıyla boştu oda lakin bir köşede duran masa ilk etapta göze
çarpan şeydi, detaylı olarak odaya göz gezdirince yönü duvara çevrilmiş
yerde duran büyük bir boy aynası, 4 sandalye ve masanın üzerinde duran
kağıt kalem, mumlar, ve çukur bir tabak göze çarpıyordu, adam
sandalyelerden birine oturmadan ayak üstü benim getirdiğim malzemeleri
masanın üzerine koydu bunları ayrıştırıp tabağın içine koydu, masanın
üzerinde duran kagıtlardan birine yine masanın üzerindeki kalem vasıtası
ile yazmaya başladı, ben sadece izliyordum, atakanın yaptıgından çok
daha ciddi bir ritüel olduğu bu kadar hazırlıktan belliydi, sandalyelere
oturmamızı söyledi, o dakikaya kadar ne olursa olsun diyen ve
korkularımı bastırmış olan ben artık iş bu noktaya gelince
yaşadıklarıma, gördüklerime ve kabuslarıma rağmen içimdeki ürpertiye
hakim olamıyordum.
bize söylediği şekilde sandalyelere oturduk,
sandalyenin biri boş kalmıştı, masada duran mumları yaktı, aynayı
masanın üzerine *** şeklinde koydu, mumları tek tek *** şeklini elde
edene kadar özenle aynanın üzerine yerleştirdi ve hepsini yaktı, biraz
evvel birşeyler yazmış olduğu kagıdı ikiye böldü ve birini bana, birini
atakana verdi, bunları o bize dediğinde aynı anda okumamızı söyledi,
atakan'ın benden cok sey bilmesine, bu islerle cok daha alakalı olmasına
rağmen yüzündeki korku ile karışık tedirginlikten, bu ritüelden ne
kadar çekindiği belli oluyordu, onun bu tedirginlik dolu yüz ifadesine
baktıkca icimde türlü korkular filizleniyordu, ancak burada bırakıp
gitsem bu kabuslar devam edecekti, hiçbirşeyi halledememiş olacaktım, ne
olursa olsun burada kalıp bunu yapacaktım, o adama ve bunların sebebi
olan atakan'a güvenmekten başka elimden gelen birşey yoktu, adam ayağa
kalktı, ışığı söndürdü, mumlardan biraz olsun aydınlanıyordu içerisi
ancak yine o zifiri karanlık etkisini tamamen kaybetmemişti, geldi
oturdu, tabaktaki malzemelere de bir kibrit çaktı, bize başlayın dedi,
başladık okumaya, adam da gözlerini kapatıp ezberinden birşeyler
okuyordu, lakin atakan ile adamın okuduklarını dinleyince üçümüzün
okudugu seylerin farklı oldugunu duydum, bunu o zaman bilmiyordum
üzerinde de fazla durmamıştım ancak şimdi çok iyi biliyorum ki, ücümüz
de ayrı ayrı ritüel yapıyormuşuz, bunun nedeni ise uğraştıgımız şeylerin
son derece güclü olmasından kaynaklanıyordu.
bu sefer atakan'ın
evinde yaşadığım deneyimden çok daha korkunç, çok daha derin
tedirginliklere arkaüren bir deneyim yaşayacaktım, bunlardan habersiz
sadece kurtulmak umuduyla okuyordum mumun yaydığı hafif ışıkta kağıdı,
atakanın sesi, adamın sesi, benim sesim, o günahlar odasında birbirine
karışıyordu, mumların ışıgı hafif hafif tiremeye başladı, adam ezbere
okumaya devam ederek gözlerini açtı, okuyor okudukca aynanın ortasına
bakıyordu birden gözleri dev gibi oldu, sesi hızlandı bagırarak
okuyordu, mumların alevleri yükseldi dumanlar arttı odada hareket
ediyorlardı duvarlardan net biçimde görülüyordu, artık içerdeydiler,
hoca bağırarak adını sordu, *** oglu *** yım dedi, tekrar adını sordu
*** oglu *** yım dedi, ne istiyorsun *** oglu *** dan dedi, benden
bahsediyordu, adım anılınca icimdeki korku iki kat daha büyümüştü, katil
dedi.
şu anda çok iyi arapça biliyorum şimdi düşününce çok iyi
hatırlıyorum çağırdıgımızın neler söylediğini, sebebini bende bilmiyorum
ama çağırdıklarımızın ya da biz istemeden gelenlerin hepsi arapça
konuşuyorlar, arapça bilmeyen adamla da konuşabilirler siz onu
anlarsınız, cevapta verebilirsiniz ancak bunu fiziksel bir olay olarak
düşünmeyeceksiniz ben rüyamda konuşurken de babam yemin ediyordu arapça
bağırdığıma, lakin o zamanlar tek kelime dahi arapça bilmiyordum, buna
benzer şeyleri yaşamış olanlar bu durumu anlayacaklardır, adam sordu
kimin katili diye, *** oğlu *** nın dedi, heryeri kapalı odanın içinde
bir rüzgar geziyordu sanki, belki sadece bana öyle geliyor diye
düsünürdüm bunu son zamanlarda gördüklerimden sonra ama mumların
ateşinin bir o tarafa bir bu tarafa sallanması bunu kanıtlar
nitelikteydi, uğultular geliyordu, duvarlarda zaten gölgeler hareket
ediyordu, kanıtla dedi adam, kolye dedi çağırdığımız, çocuğumuzu
öldüren, kolye takan ademoğlu dedi, atakan’ın bana verdiği kolyeden
bahsediyormuş meğer, atakan denen şerefsizin kolyeyi bana vermesinin
içine benim resmimi koydurmasının sebebi buymuş, adam bana baktı sen mi
öldürdün dedi, hayır dedim bilerek ve isteyerek öldürmediğime yemin
ederim dedim, adam gözlerini tekrar aynaya çevirirken ağzımdan o kelime
pek istemeyerekte olsa çıktı, atakan dedim, o yaptı bunu dedim, atakan
bana baktı gözleri kocaman olmuştu ama nefretle bakmıyordu bana, sadece
korkuyordu, korktuğu ben değildim, çağırdığımızdı, adam atakan’a döndü,
doğru mu bu dedi, atakan hiçbirşey demedi, yalan da demedi, ben öldürdüm
de demedi, adam hemen size verdiğim kağıtları okuyun tekrar dedi, kendi
de okuyordu ezbere, okumaya başlayınca yalancı dedi çağırdığımız, adam
aynanın üzerine iyice eğildi, yüzü aynaya değiyordu, bağıra bağıra
okuyordu, sadece yalancı diyordu çağırdığımız, o gün yaptığımız şey ve
okuduklarımız ona cocuğun katilini verecegimize dair bir çağırma
şekliymiş, yoksa gelmezlermiş, ondan dolayı adama yalancı diyordu, cünkü
katili vermeyi sözlerle taahhüt ediyor ancak cagırdıgını geri yollamaya
calısıyordu, bize de bu yüzden kagıtları okuyun demiş, adam okuyordu
biz okuyorduk lakin sadece yalancı diyordu, gitmiyordu, birden adam
sustu, birdenbire çenesi kilitlendi sanki, aynaya yüzünü dayamış bağıra
bağıra okurken sadece aynaya bakıp susmuştu, biz çağırdığını tekrardan
gönderdiğini düşündük sadece adamın yüzüne baktık, o sırada ayna ince
bir şerit halinde çatladı, adamın elleri istemsizce hareket ediyor
gibiydi sanki içinde biri vardı ve kollarını omuzlarının arkasına
arkaürüyordu, oturdugu yerden yere düştü, kaskatı kesilmiş gibiydi
sadece kolları omuzlarının arkasına gidiyor içinden biri ızdırap
veriyordu sanki, çenesi kitli gibiydi dişlerinin gıcırtısı duyuluyordu
çünkü, adam birden çığlık atmaya başladı, alnında görünmez bir el
küllerle bir şey yazıyordu ağır ağır ve derinden yazıyordu çünkü
çığlıklar bunu gösteriyordu, ama o kadar derinden bir çığlıktı ki, bu
derece pislik bir adama dahi acıyorsunuz o anda, biz çoktan okumayı
kestik olanları izliyoruz, alnına yazdıgı şey bitince gölgeler kayboldu
rüzgar yok oldu sanki, kalkıp hemen ışığı açtım, adam yerde hareketsiz
yatıyordu, atakan benden daha çok korkmuştu zira alnında yazan şeyi
okuyordu, biliyordu arapça, yazdığı şey de arapçaydı, atakana baktım
okuyordu ağzından çıkan kelime ke-fe-re idi.
ambulansı aradık,
kriz geçirmiş adam, ilk müdaheleyi yaparken hemşire bu yazı nedir dedi,
bilmiyoruz tanıdığımız olur, ziyarete geldiğimizde böyleydi dedik, ıslak
mendil ile sildi adamın alnını, bildiğin kül idi, hastaneye arkaürdüler
ordan, yaşıyordu ancak o günden sonra düzelemedi, *** ruh ve sinir
hastalıkları hastanesindeydi en son hala orda mı bilmiyorum, belki de
yaptıklarının cezasını çekiyordu, bu karmaşanın ardından çağırdığımızın
hala gidip gitmediğini bile bilmiyorduk, ne kadar nefret etsem de
atakan'a ihtiyacım vardı, oturduk konuştuk, son çare kalmıştı, her ne
kadar bir insan öldürmek kadar günahsa da, öldürecektik, ama bu sefer
direk atakan'ın lafıyla hareket etmiyordum, çocuğu ne zaman öldürdüğünü
sordum, kitapta bir ayin varmış, *** çocuğu öldürürsen onları kendine
köle yaparsın diye, bu hırsla onlardan birinin cocugunu cagırmıs sonra
öldürmüş, ama ters tepmiş, ters tepmemesi imkansızdı zaten, o zamanda
düsünüyordum hala düsünüyorum bunlar tuzak bence, hırs ugruna insanın
hayatını zehir eden şeyler , onlarla baş etmek zordu çünkü, atakan
hırsları uğruna bunca belaya sebep olmuştu, içten içe ona olan nefretim
yüzüne her bakmamda katlanarak artıyordu, ilk yaptıgı ayini tekrar
yapacak onları cagıracak ve öldürecektik, isimlerini biliyorduk, bütün
bunları konusurken telefonum çaldı, babamın sesiydi, dedemgilin köydeki
evin alt katı ve ahırı yanmış, ölen yoktu ama evin çoğu harap olmuş,
istersen köye bir gel oğlum dedi, atakan'ı buldum bu sefer kacırmazdım
onu da yanıma alıp köye gittim, hic hoş karşılamadılar beni.
evin
üst katında pek zarar yoktu ancak alt kat ve hemen bitişikteki ağıl
bayağı yanmış harabe olmuş, vardığımızda üst katta dedem, babannem,annem
ve babam oturuyorlardı, içeri girince dedem yüzüme dahi bakmadı,
hoşgeldin bile demedi, babannem de gözlerini yere dikmiş halının
desenini süzüyordu, kısacası benim orda olmamın ve yaşadıklarımın
dedemin de babannemin de umrunda olduğu söylenemezdi, yanan evlerine
acıyorlar suçlu olarak beni görüyorlardı, dedem yüzüme baktı, sadece
bize zarar veriyorsun dedi, başkalarının yaptıkları neyse de öz dedemin
böyle demesi fena koydu, ne yaptım dedim, bilerek isteyerek sana ne
zararım oldu şu yaşıma kadar dedim, ev senin yüzünden yandı dedi, onları
başımıza topladın, uğursuzluk getirdin dedi, kurban oluyum dede ben
senin evine çakmak mı çaktım ateş mi attım, sen böyle yapma bari,
bunları diyemedim içime attım, yangın da şöyle çıkmış, dedem inekleri
yemlemeye gitmiş babannem o sırada mutfakta kahvaltılık hazırlıyormuş
mutfağın kapısında dedemi görmüş, dedem gözlerini yere dikmiş ayakta
duruyor öylece, babannem bakmış dedeme ne istiyorsun demiş, dedem hiç
konuşmamış, konuşsana efendi niye tuhaf tuhaf dikiliyorsun orda demiş,
dedemin babanneme bakmasıyla babannemin çıglıgı köyü kaplamış,
gözlerinin ici alev doluymuş, bunu görünce babannem direk ayaklarına
bakmış tersmiş o görüntüyle korkusu katlanmış dili durmuş, çığlığı duyan
dedem ağıldan koşmuş gelmiş babannem kekeliyormuş ne olduğunu anlamaya
çalışırken tam bu sırada ağıl alev almış ordan eve sıçramış 2. kata
sıçramadan söndürmüşler, bunun suclusu olarak beni görüyorlardı bana
destek vereceklerine zaten pgibolojisi altüst olmuş birine iyice ağır
bir yük yüklüyorlardı.
dedemin tavırları, söylediği sözler
babamın da ağırına gitmişti besbelliydi adamın halinden, o yaşına kadar
saygısızlık yapmadığı babasına o an da ses etmedi, sadece, baba çocuk
arkadaşıyla gelmiş biz eve gidelim sığmayız şimdi buraya yarın yine
geliriz dedi, bunun bahane olduğu belliydi, yoksa koca eve 1 yatak fazla
sersekte sığardık, annem, babam,ben ve atakan eve vardık, annem
sağolsun ben atakanla üniversite okudugum şehirdeyken onla beraberken
odamı temizlemiş, ancak yangının izleri yine belliydi boyanması lazımdı
odanın, atakanla ben bizim odaya geçtik, annem yatmadan yanımıza geldi
elinde o baş belası kitap vardı, kitabı verdi, oğlum odanda bulduk
dışındaki sayfası kararmış ama kitap sağlam odanın köşesindeydi dedi,
ama içi sağlam garip şekiller arapça yazılar var ne kitabı bu dedi,
atakan da ben de şok olduk o yangından çıkması imkansızdı kitabın, hemen
kitabı annemin elinden aldım, diyecek hiçbirşey bulamadım, kitap elimde
anneme bakarken bir taraftan ne söylesem diye düsünüyordum, o sırada
atakan imdadıma yetişti, benim büyük dedemden kalma bir günlük dedi,
incelemesi için verdim dedi, ilk defa işe yaradı şerefsiz, nedense
kitabı görünce atakan'ın gözleri iyice parlamıştı, zaten olmayan güvenim
onun gözlerindeki kitaba karşı olan hayranlığı gördükçe daha da azaldı,
yüzüğüne hayran gollumdan farkı yoktu adamın, belki kitap işimize
yarardı, onları yok etmek, daha doğrusu öldürmek için daha kuvvetli
şeyler olabilirdi içinde, annem iyi geceler diledikten sonra çıktı
odadan, biz hemen kitabın içini açıp sayfalarını incelemeye başladık,
gayet sağlamdı, bu da onların işimiydi hiçbir zaman öğrenemedim zaten bu
kadar eski bir kitabın bu zamana kadar gelmesi de zor birşeydi demek ki
birileri kitaba birşey olmasını istemiyordu, dikkatimi çeken şey
atakan'ın direk bana bahsettiği sayfayı açmasıydı, kitaba elimi koydum,
bilader dedim aklından ne geçiyorsa sonra yap, buraya beni bunlardan
kurtarmaya geldik, benim işimi hallet sonra kitabını da al ne yapıcaksan
yap, onlara mı katılırsın, namaza mı başlarsın bilmem, ama bu kez beni
karıştırma dedim, direk bul şu sayfayı cagırıp öldürelim dedim, şu an
korkunc geliyor, ancak zaten hergünü korkunc ve onlarla gecen biri
onlardan kurtulmak için her türlü şeyi yapardı zaten, bir taraftan
izliyordum atakan'ı kitabı incelerken, 28. sayfayı açtı, şekiller vardı
yine büyük bir boy aynası, mumlar, fakat bu sefer hepsinden farklı
olarak hepimizin günlük hayatta kullandıgı *** da vardı, atakan
kagıtlara sayfadakileri yazmaya başlamıştı, artık onlardan kurtulmayı
normal hayatıma, 3 ay önceki mutluluguma dönmeyi dört gözle
bekliyorudum.
salona gittim, annemle babamın odalarında
uyuduğunu düşünerek, çekmeceden mumları aldım, mutfaktan *** ları aldım,
annemin odamdan kaldırdığı boy aynasını tekrardan koliden çıkarıp odama
arkaürürken annem kalktı, artık en ufak şeyde iyimiyim diye beni
kontrol ediyorlardı, napıyosun oğlum niye uyumadın dedi, artık iyiyim
anne, aynamı falan geri koyacağım diyordum iyi olcağımı umarak, böyle
bir bahane bulmuştum o anda, tamam da oğlum gece gece derdin neydi dedi,
aynamı falan geri asınca daha iyi hissedecegimi söyledim, halbuki hiç
alakası yoktu aynalardan korkuyordum halen de korkarım yaşadıklarımdan
sonra, tamam oğlum nasıl iyi hissediyorsan öyle yap dedi, iyi geceler
diyip yattı tekrardan, bütün malzemeler odamdaydı, yanımda ne kadar
güvenmesem de atakan malzemeleri düzenliyordu, aynayı yüzü tavana
bakacak şekilde koydu, üzerine mumlardan *** şekli yaptı, isimlerini
ikimiz de biliyorduk zaten, kitaptakakileri yazdığı kağıdın yarısını
bana verdi, aynı anda okumaya başlayalım dedi, diğer kağıda da yine o
sayfadan yazdığı bazı şeyleri mumda yakıp, mutfaktan aldıgım *** larla
karıstırıp aynanın üzerine serpecekti, ışık açık kalsın mı dedim, sadece
mumun ışık verebileceğini başka türlü başarıya ulaşamayacağımızı
söyledi tilki kılıklı, belki de yalan söylüyordu, kendini belki de
karanlıkta iyi hissediyordu bilmiyorum, kapattım ışıgı oturdum, bir
taraftan yangından kalma siyahlıklara bakıyordum, onları gördükce
kendime verdigim cesaret azalıyodu, ama herşeye ragmen iyi şeyler
düsünüyordum, onlardan kurtulacaktım, bu düsüncelerle otururken atakan
hadi dedi artık başlıyoruz.
mutfaktan getirdiğim *** ları yaktı,
kitaptan kopyaladıgı sözleri yaktı, ikisini de aynanın üzerine
gelişigüzel serpiştirdi dikkatimi şu cekmisti birazını elinde tuttu
yaktıgı seylerin, mumları yaktı, işi bilen oydu, adam odasında geçirdiği
vakitlerde bildiğin büyücü gibi olmuş diye düsündüm kendi kendime,
başlayalım dedi ikimiz de aynı anda okuyorduk, karşılıklı oturuyorduk,
biz okudukca tekrardan evin icine giren rüzgar artıyordu, mumların üzeri
titriyordu, bir müddet sonra ise yine duvarlarda gölgeler hareket
etmeye basladı, rüzgar arttıkca, gölgeler çogaldıkça atakan aynaya dogru
kafasını yakınlastırıyordu, bu bir refklesmiydi bilmiyorum diger adamda
aynısı yapıyordu cünkü, aynaya yüzü değdi değecekti, kendi suretine
bakıp okuyordu, ben ona eşlik ediyordum sadece, belki ben kendi suretine
doğru okuyor zannediyordum, belki o aynada gördüğü kendisi değildi,
cünkü aynadan korkarak okuyordu, sanki biri ona bakıyordu, hızlandı
hızlandı, benden ayrıldı kendi kendine cok hızlı sekilde okuyordu,
okumanın sonuna geldigimizi surdan anladım, isimleri söyledi diger adam
da en son isimleri söylemis sonra susmustu, atakan sustu, o hızdan eser
kalmadı, sadece yüzünü aşagıya eğdi aynaya bakıyordu, birden kafasını
kaldırdı, konuştu, kendini tanıt dedi, ben hepsinde sadece sözleri
söyleyendim onların bildiklerinin hicbirisini bilmiyordum, denileni
yapıyordum, bunu da sadece kurtulmak icin yapıyordum, birden niye
sessizleşiyorlardı nasıl hissediyorlardı asla bilmiyorum, kitabı veren
adamın orda yaptıgmız gibi rüzgar yoktu ayna hala saglamdı, ses gelmedi,
kendini tanıt dedi atakan, bu sefer uğultu geliyordu tıpkı kitabı veren
adamın orda olduğu gibi, ama daha hafifti, *** oğlu *** yım dedi,
bizden ne istiyorsun dedi tekil konusuluyor ama 5 taneydi, en güclüleri
cevap veriyordu hepsinin adına o konuşurdu digerleri duvarda hareket
ediyordu, yine aynı şeyi diyordu, katil dedi sadece, rahat bırak bizi
*** oğlu *** dedi ceddin adına, kabilen adına emrediyorum dedi atakan, o
anda hic beklemedigim bir refleksle yakıp aynaya serptigi seylerin sol
elinde tuttugu kısmını, birden aynanın üzerine fırlattı, sonra tekrardan
okumaya başladı tuzaga düsürmüstü onları sıkışmıştı bütün gücünü aldı
atakan onların ya da biz öyle zannediyorduk, ayna çatladı bu sefer 4
yerden çatladı boydan boya catladı, diger adamla yaptıgımızdakinden daha
derin catlaklardı cizik gibi degildi, mumların hepsi söndü, daha fazla
duramadım hemen ışıgı actım, atakanın sol kolu ters dönmüş bagırıyordu,
annemle babam koştular, manzarayı görünce telaşlandılar iyice, hemen
ambulansı cagırdılar, atakanın cok acı duydugu belliydi, annemgile
birsürü açıklama yaptım hastanenin orda, zaten endişleniyorlardı, artık
kabuslardan, rüya ile gerçegi aynı anda yaşamaktan kurtulmusmuydum,
hepsini öldürmüşmüydük, bunu sadece bir şekilde öğrenebilirdik.
atakanın
kolunu alçıya aldılar, adamın kol 2 yerinden kırılmış, bildiğin sırt
tarafına doğru dönmüştü, o görüntü hala aklımda, hastanede biraz
muhabbet etme fırsatımız oldu, sence kurtuldum mu dedim, içimdeki o
karanlık gitmedi dedi, nasıl yani dedim, hani bundan sonra düzelecekti
herşey, hani artık normal insanlar gibi sevgili yapacaktım, normal
insanlar gibi uyuyacaktım, anam babam günler sonra rahat edecekti,
kandırdın mı lan beni, hayır dedi yazanları yaptım, ancak bilmek için
tekrar uygulayacağız gelen olmazsa bil ki başardık dedi, annemle babama
ailesinin atakan'ı böyle görmemesini endişe edeceklerini söyledim yani
onlara atakan'ın bir müddet bizde kalması gerektiğini söyledim, ben
tepki verirler sanarken aksine sevindiler, yanımda bir arkadaşımın
olması, normalleştiğimin göstergesiydi onlar için, lakin herşey bu
şerefsiz yüzünden olmuştu benim de planlarım vardı, ilk defa burda
itiraf edeyim kurtulduktan sonra öldürmeyi düsünüyordum ama buna gerek
kalmadı sonrasında herneyse, bizim evdeydik bu olaydan tam 4 gün
sonraydı, bu sürede tekrar çağırmayı denemedik, yine iyi birşey olarak
bu günlerde hiç rüya da görmedim, o gece artık tekrar çağıracaktık,
ancak bu sefer ben yönetecektim, kolu kırıktı adamın, gece herşeyi
hazırladık, aynı şeyleri yapacaktık, atakan'ın yerine ben geçtim, bana
birşey ezberletti, ilk başlarda kagıttan oku ancak bir müddet sonra
hızlanman gerekecek, işte o zaman kagıda bakamayacaksın ve ezberinden
okuman gerekecek dedi, okulda 2 şiir ezberlememiş, andımızı dahi
bilmeyen ben, köpek gibi ezberledim 1 sayfa yazıyı kelimesi kelimesine.
yine
aynı şeyleri yaptık, okumaya tırsıyordum gördüklerimden sonra, ama
içimi rahatlatmaya calısıyordum nasılsa 4 gündür rahattım demek ki artık
gittiler, sadece bunun garantisi için yapmalıydık diye düsünüyordum,
özellikle 4 gün bekledik, kendimi iyi gösterdim anne babama ki birazcık
beni yalnız bıraksınlar da atakanla yalnız kalıp rahat rahat yapalım
ayini diye o gece komşuya gezmeye gittiler biz de akşam ezanı
okununduktan yarım saat sonra başladık cünkü hiç güneş ışığı
kalmamalıydı, aynayı hazırladık, mumları yaktık, ışıgı kapattık, yine
sadece mum ışığıyla başladık okumaya bir müddet kagıttan okudum, sol
elimde tutuyordum yaktıgımız seyleri, aynı sekilde devam ettim, bir
müddet sonra hafif rüzgar tekrardan cıktı, aynaya bakıyordum, aynaya
baktıkca insanların neden hızlandıgını anladım onu burda söylemiyorum
başınızı hiç derde sokmayın, bu sefer hiç gölge yoktu ama, onu
görebiliyordum gelmişti bir tanesi kurtulmuştu ve nefretini yüzlerce kat
cogaltarak geldi, kendini tanıt dedim, bu sefer ilk diyişimde cevabını
verdi ben *** kabilesinden *** oğlu *** dedi, ne istiyorsun bizden
dedim, yine cevabı aynıydı katil dedi.
yakıp elimde tuttuklarımı
aynanın üzerine fırlatmadım, daha doğrusu fırlatamadım, onu yok etmek
bir insanı yok etmekle aynı seviyede idi gerçekten katil olacaktım bunu
yapsam, atakan kolu kırık halde karsımda duruyor, sadece izliyor, katil
değildim, en çok koyan haksız yere bunları yaşamış olmamdı, tek suçlu
olduğum nokta sahildeki kızla birkaç gece geçirmemdi, seni öldürmek
istemiyorum dedim, rahat bırak bizi ey dumansız ateşin oğlu, fısıldadı,
katil dedi yine, kolyenin sahibi, 7 ceddim, 7 ceddine dedi, anlamsızdı
söylediklerim onun için o kadar zordu ki sadece kendi bildiğini
söylüyordu, anlamıyordu, kabul etmiyordu, fiziksel hiçbirşey yoktu, o
anı yaşıyordum, onlar hep ordaydı, mesele onları görmekti, ***
kabilesinden *** oğlu ***, rahat bırak beni, sucsuz yere bu ademoğluna
bulaşma, şerrini hak edene ver, sadece ?????? katil diyordu
fısıldıyordu, artık ne sabrım ne vicdanım kalmadı, gerçekten katil
olacaktım, eğer ben katil olmasam sonum tımarhaneydi, sol elimdeki
yakılmışları aynaya fırlatmak üzere elimi havaya kaldırdım o anda onu
öldürecek şeyi haykırdım, ***, sol kolum hareket etmiyordu buz kesmiş
gibiydi, bir duvarda sıkışmıştı sanki, bağırarak tekrar ediyordum ***,
bana atakan'da eşlik ediyordu, rüzgar kolumu tutuyordu sanki, fiziki
birşey yok ama kolum hareket etmiyor, bu okumalar sayesinde kolumu çok
çok az da olsa kımıldattım, yakılmışların çoğu aynanın dışına dökülmüşse
de, bir kısmı aynanın üzerindeydi, mumlar söndü aynada uzun bir yarık
daha oluştu, kolumdaki kramp benzeri şey çıkmıştı, inanılmaz bir acı
hissediyordum yine de, karanlıkta oturuyorduk, gücüm tükenmiş gibiydi,
hic konusmadık, o anda birden ateşle irkildik, kitap alev aldı, nasıl
oldugunu anlamadan atakan ceketini atıp söndürdü, yanmadan kurtardı
kitabı, nasıl oldu bu, 5 tanesinden kurtulduk, hangisi yaktı kitabı,
mumlar da sönük halde, ateş yok, kendi kendine nasıl alev alabilir bir
kitap, biz boşa savaş veriyorduk, insanların kabul etmediği, her şekle
giren onlarla, sadece sözlerle savaşmak zordu.
baş edemiyordum,
denenleri yaptım, gezmediğim gitmediğim adam kalmadı, son çare katil
olmayı bile göze aldım hatta olduğumu düşünüyordum cünkü yazanları
uygulayıp aynaya fırlatabilmistim birazını yaktıklarımın, yaktım,
yaptım, denedim, peki hepsi yok olduysa onlardan kurtuldum derken bu
sevgi koduğumun kitabı niye yandı, niye, kim yaktı, bunu yaşayan anlar,
delirtmeden bırakmaları zordur, atakan'a sordum, niye yandı bu kitap,
cevap verdi, onlar gider şerleri kalır dedi, ilelebet cedleri ve
aileleri seni takip eder, senden hariç senin yedi ceddini de rahat
bırakmazlar, bırakmayacaklar diyordu, asla normal biri olamayacakmıydım
artık, bunu düsünmek çıldırmama, hatta bir insanın kafasına sıkmasına
bile sebep olabilir o anda, bir rüya degildi, gercegin icindeydim ve
beni asla bırakmayacaklardı, muskalar, okumalar işe yaramayacakmıydı,
ben onları yok etmeye calıstıkca daha büyük nefretle onların ceddi beni
takip mi edecekti, yaşamanın ne anlamı vardı peki, insan değil bir
meczup oluyordum, belki artık gerçekle rüyayı ayırt edemeyecektim, cünkü
bundan kurtulamayanın sonu elinde sonunda buydu, onları ailesi olarak
görüp onlarla yaşamaya başlıyorlardı, yaşamadan bilemezdim, kitabı
yakmayı teklif ettim atakan'a, kabul etmedi, işimize yarar dedi, hayır
yakalım artık bitsin herşey dedim, kitabı yakınca herşeyin biteceğini mi
düsünüyorsun dedi, bitmeyecek mi dedim, hayır dedi.
ortalığı
temizledik topladık, sonra odamda oturup muhabbete başladık, bilader
senin bu konulardaki ilmi bilgin kısıtlı değil mi dedim, tabii ki benden
çok daha iyi olarak bu işleri bilen insanlar var kardeşim dedi, peki
dedim niye hep senin dediğin oluyor, kısıtlı bilginle onlardan ve ced
lerinden nasıl kurtulacağız, bu işlerden kim çok iyi derecede anlıyorsa
ona gidelim kitabı gösterelim, kitap bahsi geçince gözlerini
kaçırıyordu, besbelli kitabı kendine saklayıp kimsenin bilmemesini ona
ulaşamamasını istiyordu, ya işi daha da büyütmeyelim kardeşim kendimiz
hallederiz herşey bu kitapta zaten onların da yapacağı bunları okunaklı
şekilde çevirmek biz de çeviririz diyordu, cümlesini bitirince direk
aldım elinden kitabı, eğer en ufak hareket yapsa diğer kolunu da ben
kıracaktım orda, hiçbirşey diyemedi, yarın sabah ilk iş hocaya gideceğiz
dedim, hoca lafını duyunca yüzü ekşidi, ne hocası dedi, bir köyde
yalnız yaşayan çok bilgili bir adam var hem de ne zamandır ziyaretine
gitmemiştim benim yüzümden yani senin yüzünden çok iş aldı başına
görelim onu, hem de kitabı inceletelim belki dermanımız ondadır dedim,
hiç seslenmedi, eşşek gibi gelecekti, sessizce oturuyorduk, kitabı
kapalı şekilde kucağıma aldım, ben yatağın üzerinde oturuyordum o yerde
oturmuş parkelere bakıyordu, bir müddet böyle oturduk lakin bir
yorgunluk çökmüştü üzerime gözlerim ağır ağır kapanırken anahtar sesiyle
uykum açıldı, annem ve babam gelmişti, onların birazcıkta olsa
normalleştiğini görmek en büyük mutluluktu benim için, odanın kapısını
çaldılar, derhal kitabı yorganın altına sakladım, şimdi bir sürü soruya
uğraşmak istemedim, ne yapıyorsun gece gece o günlükle diyeceklerdi,
sonra kalkıp kapıyı açtım, yüzüme sahte bir gülümseme taktım, onlarda da
sahte bir gülümseme vardı ama benimki kadar sahte değildi belki de
bunun sebebi iyiye gidiyor olduğumu, normalleştiğimi düşünmeleriydi,
nasılsın oğlum dedi annem, iyiyim anne muhabbet ediyorduk atakanla
dedim, babam atakana ters ters bakıyordu ama hiç ses etmedi, hadi oğlum
siz muhabbet edin istediğiniz birşey varsa yapayım dedi annem, sağol
anne yatarız birazdan zaten dedim, tamam oğlum iyi geceler size dedi
çıktı, onlar çıktıktan sonra da hiç konuşmadık atakanla, gözlerim yine
yavaş yavaş kapanıyordu ama kapanmamalıydı zira yanımdaki adama hiç
güven olmazdı, bu düşüncelerle zihnimi açık tutmaya çalışıyordum
uyumamalıydım.
ancak geçirdiğim günlerin ağırlığı, uykuzluğu
daha ağır bastı, bayağıdır rüya görmüyordum, uyandığımda çok güzel bir
gündü, içerisi güneş ışığıyla doluydu, yalnız bir tuhaflık vardı, burası
benim odam değildi, hoca'nın eviydi, kalktım yataktan, birden aklıma
atakan'ın da benimle birlikte olduğu geldi, atakan'ı aradı gözlerim
yoktu, dışarıya baktım, dağ manzarası vardı, hiç bir canlı görünmüyordu
yakınlarda, yalnızca göğün açık mavisi ve ladin ağaçlarının koyu
yeşilinin muhteşem ahengini görüyordum, arkamı döndüm kimse yoktu, odam
ışıl ışıldı lakin odanın kapıdan çıkış yani antreye bakan kısmı zifiri
karanlıktı, oraya baktım gözlerimi dikip, aralıksız bakıyordum,
bakıyordum, arkamdaki pencereye vurdular hemen boynumu çevirdim, ancak
kimse yoktu arkamda, kafamı tekrar antre kısmına çevirmemle, gelini
gördüm yüzüyle yüzüm arasında 10 santim yoktu, nefesini hissediyordum,
gözleri yere bakar vaziyetteydi, sonra kafasını kaldırıp gözlerime
baktı, alev alevdi, ama kötülük gözükmüyordu, hissetmiyordum en azından,
gözleriyle bana bakıyordu konuşmuyordu, insan suretinde sadece
bakıyordu, birden hocanın sesini duydum, kurtar oğlum diyordu, senin
uğruna gidenim için kurtar, ses hocanın odasından geliyordu, oraya
gitmek için antreye çıkmalıydım, zifiri karanlığa ilerledim, hocayı bu
sefer yalnız bırakmayacaktım, ilerledim o karanlığa.
gelin önüme
geçti, izin vermiyordu, gidecektim, engel olamazdı bana, hocam yardım
istiyordu çünkü, gelini dinlemeyip girdim antreye, kapkaranlıktı,
hiçbirşey göremiyordum, geline bakmak için arkamı döndüm odanın kapısı
yoktu, zifiri ve bomboş bir karanlıktı, ayakta duruyordum, gülüşmeler
vardı sadece, arapça fısıldaşıp gülüyorlardı, etrafıma bakıyordum
sadece, birden sol tarafıma dönmemle hocamı görmem bir oldu, karanlıkta
bana bakıyordu, gözlerinden kanlar akıyordu ama gülüyordu nefret
uyandıran bir sırıtıştı bu, arapça konuşuyordu, sesi çok çok zor
çıkıyordu, kurtulacağını mı sandın dedi, kocaman gözlerle ona bakıyordum
konuşamıyordum, arkamdan biri dokundu hemen döndüm, hocamdı yine,
kurtulacağını mı sandın diyordu, boğuk boğuk ve arapçaydı yine, o anda
aklıma ritüeller sırasında ezberlediğim şey geldi gözlerimi kapattım,
bağıra bağıra okuyordum, birden boğazımdan çamurlar akmaya başladı,
küllerle karışık bir çamurdu bu, gülüyordu, sadece o değil hepsi
fısıldaşıp gülüyorlardı, boğuluyordum onlar için zevkliydi bu, tüm
gücümü toplayıp hayatımda yapmadığım kadar yüksek sesle bağırdım, terler
içinde uyandım, saat 2:30 du atakan oturmuş bana bakıyordu, kitap
yanımdaydı kucagımdan düsmüs ama hala yanımdaydı, sadece bakıyordu,
biraz kendime geldikten sonra, niye uyandırmadın lan beni dedim, bende
şimdi senin bagırmanla uyandım dedi, yalan söylüyordu gözlerinden
belliydi ben uyudugumdan beri beni izliyor olmalıydı, o gece sabaha
kadar hiç uyumadım, sabah babamdan arabayı alıp hocanın köyüne doğru
atakan'la beraber yola çıktık.
bindik arabaya gidiyoruz
atakan'la, babamın aklı bende bunu biliyorum ama bunu kendim
yapmalıydım, kitabı arka koltuğa attık, ben sürüyorum bu yanımda
oturuyor, yaklaşık yarım saat hiç konuşmadık, yarım saat sonra atakan
ötmeye başladı, emin misin kitabı hocaya gösterme kararında dedi, bi
taraftan yola bakıyorum bi taraftan boynumu sağa çevirdim buna cevap
veriyorum, bilader dedim, bu sefer benim dediğim olacak, eğer sen gelmek
istemiyorsan durayım burda siktirol git, otostop ceke ceke gidersin,
hiç birşey demedi önüne baktı, bende yola baktım, tek muhabbetimiz bu
olmuştu yol boyunca, hocanın köyüne geldik, hava kapalıydı, dağlık
olduğu için genelde yağmur falan çok yağardı, hocanın evinin önüne
durdum, indi atakan isteksiz tavırlarla, ben de indim, kitabı aldım arka
koltuktan, hocanın kapısını çaldık ses veren olmadı, tekrar çaldım yine
ses veren olmadı, içeri girelim odundadır dedim, kapının kolunu
indirdim ama kilitliydi, niye kilitliydi bu kapı, oturalım biraz şurda
atakan dedim bahçe tarafında oturduk, benim elimde kitap hocayı
bekliyoruz.
oturduk bekliyoruz, yaklaşık 20 dakika kadar
bekledik kimse gelmedi, içten içe akşam gördüğüm rüya geliyordu aklıma,
ama hoca çok çok bilgili bir adamdı kendini korurdu, böyle rahatlatmaya
çalışıyorum kendimi, atakan'la ise hiç konuşmuyoruz, kimbilir o neler
düşünüyordu o an, birden küçük köy camii'nin olduğu taraftan hocayı
gördüm içim o kadar ferahladı ki, bize doğru geldi beni görünce tebessüm
etti, vardım elini öptüm, nasılsın oğlum dedi, çok şükür hocam daha
iyiyim lakin size göstermek ve anlatmak istediğim şeyler var dedim,
atakan benim arkamda duruyor, sen de hoşgeldin oğlum dedi hoca atakan'a
ama ona bakarken o uzun kaşlarını çatmıştı, anladım ki hoca
hoşlanmamıştı atakan'dan, sonra elime baktı ve kitabı gördü, bu nedir
oğlum dedi, hocam bütün bunları başımıza musallat eden şey dedim, gelin
oğlum içerde konuşalım dedi, hocam kapıyı kilitlemezdiniz niye böyle
birşey yaptınız dedim, artık eskisi gibi güvenli değil oğlum evdeki
halımı çaldılar dedi, kim hocam yapan dedim, bilmiyorum oğlum dedi, yani
bir insanmı yoksa şerli bir yaratık mı dedim, kapıyı açtı içeri
girerken anlatmaya devam ediyordu, oğlum dedi burası küçük bir köy,
geceleri ışık olmaz ses olmaz, onların düğünü oluyor kafileleri köyün
dağ yamaçlarından geçiyor, belki onlar çaldılar belki bir ademoğlu
bilmiyorum günah almak istemiyorum dedi.
içeri girdik, hoca
köşesine oturdu, biz de yanyana minderlere oturduk, uzat oğlum kitabı
dedi verdim, kitabın üzerine bakmasıyla şaşkınlığını bir hayli arttı,
nereden buldun bunu dedi, bu arkadaşın bir tanıdığı vermiş hocam dedim,
bu yazma ve mühür nabati mührü oğlum dedi, hiçbirşey anlamadığımı
belirtircesine suratına baktım, bunlar ifritlerle düğün yapan, çöllerde
yaşayan insanlar dedi, bu çok uzaklardan gelmiş buraya, çok şerli bir
kitap dedi, atakan'a bakıp sana bunu veren kefere neden verdi senden ne
istedi dedi, atakan sadece yüzüne bakıyordu hocanın cevap veremedi, hiç
kullandınız mı bu kitabı dedi hoca, kullandık hocam dedim, yüzünü yere
düşürdü hayalkırıklığına uğramıştı bu cevabım karşısında, dikkatimi
çeken şey kitabın sadece dışına baktı ama içini açmıyordu, hocam
incelemeyecek misiniz dedim, inceleyeceğim oğlum önce karnımızı
doyuralım dedi, hoca'da bir gariplik vardı anlamamıştım ama vardı, yemek
falan yiyelim derken akşam oldu, oturduk tekrardan, kitap hocanın
yanında duruyordu, güneş tam olarak battıktan sonra sanki bu anı
bekliyormuş gibi hoca gözlerini atakan'a dikti, arapça konuşuyordu
''kimin hizmetindesin'' dedi, atakan'ın gözleri faltaşı gibi açıldı
hocaya bakıyordu, hoca ayağa kalktı atakan'ın üzerine yürüdü amacının
bizi akşam olana kadar oyalamak olduğunu anladım o an, gözlerine baktı
atakan'ın ''***'' dedi , kim o ifrit diyordu, hocanın bu anlamsız
hareketlerinden hiçbirşey anlamıyordum ayağa kalktım hocam ne oluyor
dedim duymuyordu beni sadece ''***'' dedi nerde o diyordu, atakan
korkarak hocaya bakıyordu kapıda mı dedi dedi hoca.
atakan'a
iyice yaklaştı yüzüne karşı bağırdı birden, kapıda mı dedi, atakan eğdi
boynunu ağlıyordu, sanki çok üzgündü, hoca bağırmaya devam etti, atakan
hala ağlıyordu susmadan, sonra hoca atakan'ı omuzlarından tutup sarstı,
bağırıyordu hoca, 'eyne' dedi, nerede o, atakan artık yere dizlerinin
üzerine çömelmiş hıckıra hıckıra aglıyordu, hoca bıraktı onu kapıya
yöneldi, atakan hocanın koluna yapıştı 'ene' yani ben dedi, hoca
gözlerine baktı atakan'ın, 'eyne beytüke' dedi, nerden geldin diyordu,
ağlayan üzülen atakan, birden sırıtmaya başladı, gülüyordu hocaya bakıp
boynunu tuhaf tuhaf sallıyordu, hoca git buradan şerli dedi, sesli
şekilde gülüyordu artık atakan gitmiyordu sadece gülüyordu zevk alıyordu
sanki bu durumdan, hoca bana baktı, tut kollarını şunun dedi, hemen
tuttum kollarını, hoca ağzını açtı bir eliyle çenesini aşağı doğru
çekiyor, diğer elinin baş parmağını alnına bastırıyordu, birşeyler
okumaya başladı, gülmesi durdu atakan'ın, hoca 'eyne beytüke' dedi
tekrardan, atakan gözlerine nefretle baktı hocanın, sonra bağırdı yüzüne
karşı 'nabat' dedi, o anki görüntüyü hiç unutamam, hoca alnına daha
sıkı bastırıyor, konuşmasını engellemek için çenesini iyice sıkı
tutuyordu artık, birden atakan'ın alnında siyah sanki kül gibi ke-fe-re
yazısı çıktı, gözlerim faltaşı gibi açıldı sadece izliyordum, hoca git
dedi tekrardan bana, kapıyı aç dedi, koşup açtım kapıyı, atakan kapıdan
hışımla çıktı, kendisi çıkmıştı bu sefer gecenin karanlığında, hoca kan
ter içinde kalmıştı, tuttum kolundan oturun hocam dedim, oturdu
köşesine, betim benzim atmıştı benim zaten hiçbirşey anlamadım kitabı
veren adamla aynı yazı çıkmıştı çünkü, hocaya bakıyordum ayakta dikilip,
otur oğlum anlatacağım dedi.
hocaya baktım kaşları çatık
düşünceli düşünceli yere bakıyordu, oturdum mindere, kısa bir müddet
yere bakarak sustu sonra anlatmaya başladı, başından beri tahmin
ediyordum lakin olmamasını temenni ediyordum bunun oğlum dedi, hiçbirşey
anlamadım aynı zamanda hiçbirşey de demedim sözünü tamamlamasını
bekliyordum, anlaşma yapmış oğlum dedi, gözünü nasıl bir hırs, nasıl bir
şer bürüdüyse, kendini onlara mühürlemiş dedi, sadece anlamsızca
bakıyordum yüzüne, bu kitap dedi çok uzaklardan gelmiş, kitaba sahip
olan kişi aynı zamanda onun verdiği bilgilerin yanında şerrine de ortak
olur dedi, güce kavuştugunu zannedersin ama bu sahte bir güçtür bu
kitabın yazarı da ademoğlu olarak doğan lakin onlara mühürlenmiş biridir
dedi, kitap sana hayırlı birşey öğretmez oğlum dedi, eğer farkettiysen
kitabı açmadım dedi bunu açmak dahi çok büyük belalara sürükleyebilir
insanı dedi, bu çocuğa bu kitabı veren adam neden verdi bilmiyorum lakin
arkadaşın mühürlemeyi bu kitaptan öğrenmiş olmalı dedi, bu kitaptan
yaptığınız şey nasıl bir şeydi neler kullandınız oğlum dedi,
kullandıklarımızı, kitaptan alıp söylediklerimizi tek tek aktardım,
hocanın zaten düşünceli olan yüzü iyice karışık bir ifade aldı, sen hiç
konuştun mu ateşten gelenle dedi, kısa bir müddet hocaya baktım sonra
konuştum hocam dedim, gözlerini bana dikti baktı, hala bakıyordu.
uzunca
bir müddet sessizce gözlerini dikerek bana baktıktan sonra, oğlum dedi
yumuşak bir ses tonuyla yaklaş, ağır ve korkak hareketler ile hocanın
yanına vardım, oğlum biraz önceki mühürlenmişe yaptığımız şeyi sana da
yapacağız zira senin şu anki hal-i vaziyetini anlamanın tek yolu bu
dedi, sessizce yüzüne baktım, bunu onaylamış olduğumu kabul ederek
elininin birini alt çeneme bastırdı diğeriyle alnıma bastırmaya başladı,
arapça birşeyler okuyordu, hocanın gözlerine bakıyordum sadece, bir
müddet böyle devam etti, sonra direk ve dik bir şekilde gözlerime bakıp
çekti ellerini, yüzüme baktı ve çok mesut oldum oğlum seni
mühürleyememişler dedi, yine sadece hocanın yüzüne bakıyordum
anlamsızca, ancak içimde umutların filizlenmesine sebep olmuştu hocamın
bu cümlesi, zira son zamanlarda yaşadıklarımdan sonra ilk defa ben galip
gelmiştim, tohumlarını bana bulaştıramamışlardı, kısa bir müddet
sessizce durduktan sonra, hocam atakan nereye gitti, durumu nedir,
düzelecek mi dedim, bu meseleden bahsedeceğim zaten sana oğlum dedi
ancak bu sorularımdan sadece birine yanıt verip hiçbir yere gidemez
oğlum, bu kitaptan ayrılamaz dedi, daha sonra kapıya yöneldi, kapıyı
açtı beni çağırdı, vardım yanına hocamın, atakan'ı işaret etti eliyle,
karanlıkta zor seçilse de atakan dışarıda duvar dibinde boynunu eğmiş
yere bakıp sallanır vaziyette duruyor, içler acısı bir hali vardı,
yaptıklarını çekiyordu, bir yandan düşününce de acıyordum haline.
dışarı
çıktık beraber, küçük bir köy olduğu için hiç ışık yok, olan lamba
direklerinin lambaları da ya kırılmış ya elektrik gitmiyor, hoca tuttu
daha sağlam olan kolundan atakan'ı, gel oğlum dedi, içeri getirdik,
nasıl hissediyorsun dedi, bembeyaz bir yüzle sadece susuyordu, benim
odama git oğlum dedi bana, halının en uç köşesinde alt kısımda bir muska
olacaktı al gel dedi, alıp geldim, atakan'la çok yumuşak konuşuyordu,
getirdim muskayı hocaya verdim, atakan'a döndü hoca, gel oğlum tak şunu
dedi, kafasını sallıyor takmam diyordu, hoca sevecen bir sesle takmasını
istedikçe takmam diyordu, hoca bana işaret etti gözüyle tut dercesine,
hemen tuttum kollarını, hoca yaklaştıkça elinde muskayla bağırmaya
başladı ama öyle bağırıyordu ki sanki vücuduna bıçaklar saplıyorduk,
hoca muskayı takınca sesi kesildi, gücü tükenmiş gibiydi, tuttuk hocayla
oturttuk mindere.
hoca su getir oğlum dedi, gidip su getirdim
içirdi atakan'a daha sonra başını okşayıp ah be oğlum bu kadar şerre
bulaşmanın sebebi neydi be gencecik fidan gibi çocuksun diyor onu telkin
ediyordu, atakan daha iyiydi şimdi en azından daha az korkuyordu
gibiydi, hoca ona nasihat veriyordu bu sırada, eğer çıkarmanı isteyenler
olursa çıkarma bu muskayı oğlum dedi, eğer ailen suretinde biri gelip
çıkarmak isterse derhal sana öğreteceklerimi oku onların lafına uyma
diyordu, atakan dikkat kesilmiş hocayı dinliyordu, hocam dedim bu kitabı
şu anda derhal çıkıp şu gecenin karanlığında yaksak ne olur, arkadaşın
da yanar oğlum dedi, maddi olarak değil ancak diğer türlü yanar dedi, ne
yapacağız peki dedim, anlaşma yapacağız oğlum dedi, onlarla görüşüp
ceddine gelmemeleri için anlaşma yapacağız, hocam dedim ne anlaşması
nasıl oluyor bu, oğlum dedi, benim senden ırak olsun ama sen yaşlarda
böyle bir derdi başına sarmış oğlum vardı yıllar evvel önce, diyip
oğluyla gelinini anlatmaya başladı.
hocam anlatmaya başladı,
oğlum dedi bundan 37 sene evvel daha dün gibi hatırlıyorum, benim
gözümün nuru 1 evladım vardı, annesini doğumda kaybettik, hem analık hem
babalık yapıp gözümden sakındım, o bana can yoldaşlığı yapardı çok
üstün bir ahlaka sahip karakterli bir çocuktu, 21 yaşındaydı o sene,
beraber oduna gidiyorduk sık sık, benden daha iyi bir oduncuydu o yaşına
rağmen, yine bir gün odun ihtiyacı gerekti lakin ben hasta yatıyorum,
oğlum bugün sen git dedim, sağolsun beni hiç kırmazdı, derhal baltasını
sırtına yükleyip oduna gitti, ancak normal gelmesi gereken saatten bir
hayli gecikince başına bir musibet gelmesinden korktum, akşamın ilk
ışıklarıyla beraber hasta halimle köyden birkaç ahbabımın kapısını çalıp
ormana aramaya gittik, gaz lambaları vardı o zamanlar elektrik ne
arasın aldık elimize evladımı arıyoruz, nitekim buldukta.
ormanda
hepimiz farklı yönlere dağıldık ki oğlumu daha rahat bulalım diyordu
hoca, gaz lambasının verdiği azıcık ışıkta ileride bir ağacın karşısında
ayakta dikilip hareketsizce ağaca bakan bir insan silueti farkettim,
yaklastıkça daha net belli oluyordu, evet bu oğlumdu, acelece yanına
vardım, oğlum dedim, ses vermedi hala ağacın dibindeydi ve ağaca
bakıyordu, arkası bana dönüktü, oğlum dedim ikinci kez yine ses vermedi,
adeta bir heykeldi, taştandı sanki, en ufak bir kıpırtı yoktu, hiç bir
tepki vermiyordu, omzuna dokunmamla ani bir hızla yüzünü bana dönmesi
bir oldu, bundan sonra gözlerimi açtığımda oğlumu aramaya çıktığım
dostlarım yanımdaydı, anladığım kadarıyla halen ormandaydık, ben
ağaçların dökülen yapraklarının üzerinde oğlumu gördüğüm ağacın dibinde
yatıyordum, dostlarım loş ışığın verdiği hafif parlaklıkta bana
bakıyorlardı, kendime gelmem birkaç dakikayı bulmuştu, iyimisin
diyolardı, kendimi toplayınca iyiyim, oğlum nerede dedim, oğlunu
bulamadık dediler, nasıl olur buradaydı dedim, hayır senin bağırmanla
geldik buraya, geldiğimizde de sen baygın yatıyordun dediler, sonra
zihnimi topladım ve oğlumun yüzünü bana döndüğünde gördüğüm o dehşet
verici manzarayı hatırladım, hayatmın her günü o yüzü hatırlıyorum, her
saat her dakika aklımda, ne mi görmüştüm oğlum o yüzde.
neydi
hocam o görüntü dedim, oğlumdu dedi, lakin gözlerinde ve saçlarında bir
gariplik vardı dedi, nasıl yani dedim, bana nefretle bakıyordu dedi,
saçları normalden daha uzundu 1 günde uzayamayacak kadar dedi, öz
babasını öldürmek ister gibi bakıyordu dedi, yüzüme bakıp kısık bir
sesle konuştu dedi, arapça sadece bir kelime çıktı ağzından dedi, nedir o
hocam dedim, 'hüm' diyordu oğlum dedi sadece 'hüm', acı çekiyor
gibiydi, birileri ızdırap veriyordu sanki oğluma, daha fazla dayanamadım
o görüntüsüne biricik evladımın, gözlerimden yaşlar boşandı diyordu,
oğlumu o halde görünce kahroluyordum adeta, fiziken oğlumdu ama ruhen o
gitmişti sanki başkasıydı benimle konuşan, bayılmışım o görüntüyü
görünce daha sonra uyandıgımda arkadaslarım yanımdaydı işte oğlum dedi, o
güne dek bu kadar kendimi ilime bağlamamıştım lakin tek varlığım oğlumu
o halde görünce işim gücüm onlar oldu dedi, peki gelin nedir bu
mevzuyla alakalı mı dedim, mevzunun ta kendisi oğlum dedi, o gece
gelinimin nesliydi oğlumu o hale getiren diyordu, oğlunuzu gördünüz mü
bir daha dedim, gördüm oğlum dedi, gelinimle beraber geldiler, anlatmaya
devam ediyordu sen hiç onların düğününü duydun mu oğlum dedi, hayır
hocam dedim, anlatayım dedi.
hocam onların düğünlerini anlatmaya
başladı, oğlum iyi dinle nasihatlerime kulak ver dedi ormanlık, ıssız,
yalnız olduğun zamanlar birtakım alanlardan toplu halde geçerler, bazı
bölgeler onların yolları üzerindedir, eğer birgün yalnızken, böyle bir
düğün alayı görürsen, bir gariplik hissedersen, bu düğün alayı fazla
sessiz ise, yüzlerine garip bir ifade ve bir duygusuzluk var ise sakın
ola bakma o tarafa, kendi yolundan git, o alaya takılıp gitme, dedi,
tamam hocam dedim ama bu telkinden sonra yalnız kalmaya korkuyordum ki
halen yalnız geceleri bir yere gitme konusunda çekincelerim olur
düğünlerini göreceğim diye, işte benim kendi oğlum dedi onların arasına
katılmış, her zaman tembih ederdim, bu konuda uyarırdım ama nefsine
hakim olamayıp onlara bakmış ve oğlumu almışlar dedi, bu benim suçum
diyordu, onu yalnız yollamamalıydım dedi, lakin ben de onların oğlumu
almalarına karşılık gelinim dediğimi aldım dedi.
polise gittim,
heryere başvurdum, oğlumu bulamadılar dedi, ancak bu olayların üzerinden
bir hayli zaman geçmişti, birgün güneş battıktan sonra kendi kendime
oturmuş gaz lambasının ışığında düşünürken kapı çaldı, açmamla hayrete
düşmem bir oldu, oğlum karşımda bana bakıyordu, hem de hiçbir anormallik
yoktu, gözlerine baktım evet bu yavrumun gözleriydi, sarıldım ona ancak
o bana sarılmıyordu, aceleci bir tavrı vardı, gitmem gerek baba dedi
sadece, dur dedim, aylardır hep bu anı beklemiştim, hazırlıklıydım,
omuzlarından tutup okumaya başladım, birden oğlumun arkasından
göründüler dedi, oğlumu alamadım ama onlardan da ben bir şey aldım, o
gece gelinim dediğimi aldım diyordu, oğluma karşılık kızları dedi ..
peki
dedim oğlunuz hala onlarla mı, bilmiyorum oğlum dedi, ancak hislerim
bana onlarla olduğunu hala hayatta olduğunu söylüyor dedi, hocam dedim
atakan’ın durumu ne olacak, önce dedi mührü bozacağız eğer bozamazsak
ilelebet rahat bırakmazlar dedi, nasıl bozacağız hocam dedim, gerekli
malzemeleri söyledi, bu malzemelerin bir kısmı ormandan getirilecekti,
ben giderim hocam dedim, zaten sabah güneş ışığında bir şey olmaz diye
düşünüyordum, emin misin oğlum istersen beraber gidelim dedi, hayır
hocam zaten bugün çok yoruldunuz siz istirahat edin dedim, atakan’a da
gel sen de istersen hava alırsın kendine gelirsin dedim, o şaşkınlığı
üzerinden atsa da yine de bir tuhaflık vardı ama kafasını sallayarak
gelmek istediğini belirtti, her şeye rağmen onu da rahatlatmaya
çalışıyordum, ihtiyacım vardı şu aşamada ona, atakan’la beraber ormana
hocanın bize tarif ettiği şeyleri toplamaya gittik.
hoca bizi ormana
gitmeden evvel bir takım hususlar konusunda uyarmıştı, bazı yazılardan
ve bazı çizgilerden bahsetmişti, eğer birtakım ağaçlarda arap harflerine
benzer şekilde yazılar görürsek derhal geri dönmemizi sıkı sıkı tembih
etmişti, hocanın evinin arka tarafından girdik ormana doğru, hocanın
tarif ettiği şeyleri aramaya koyulduk, zaten çok uzakta olmayacağını
söylemişti, bir taraftan yürüyor, bir taraftan göz ucuyla atakan’a
bakıyordum, yüzünü yere eğmiş düşünceli bir şekilde yürüyordu sadece,
bir müddet böyle yan yana yürüdük, ikimizden de çıt çıkmıyordu, sadece
kuş ve böcek sesleri vardı bu derin sessizliği bozan, ilerledikçe güneş
ışığı azalıyordu, ağaçların dalları heryeri kaplıyordu, elimi atakan’ın
omzuna vurdum hafiften gülümsedim ee bulabilecekmiyiz hocanın
istediklerini dedim, amacım yaptıklarından çok pişman olan bir adamı
teselli etmekti, yüzüme bakıp sahte bir gülümsemeyle buluruz be dostum
dedi, ben de hafiften gülümsedim ama nedendir bilinmez ona karşı içim
yumuşamıyordu aksine onu her gördüğümde nefret ediyordum.
iraz
daha yürüdükten sonra hocanın tarif ettiği bölgeye geldiğimizi anladım
zira yerde içi sarı *** adındaki çiçekler vardı, bu çiçeklerin
ortasındaki kısmı istemişti hoca onlardan topladık, ancak işimiz henüz
bitmemişti, hocanın dediğine göre bu çiçeklerin yakınında bu çiçeğe
benzeyen mor renkli çiçekler olacaktı, biraz daha ileri gidip bu
çiçekleri aramaya koyulduk, etrafa bakarak ağır ağır yürürken birden
gözüm bir ağaca çarptı, diğerlerinden çok farklıydı, çok kalın bir
gövdesi vardı, ama dikkatimi çeken bu değildi, üzerinde bir şekil vardı
sanki yaklaştım ağacın yanına arapça’ya benzer bir şeyler kazınmıştı
üzerine, ancak bıcakla değil sanki o ağaçta her zaman olan birşeydi ya
da biri ağacın içinden kazımıştı, çok ilginçti, direk aklıma hocanın
nasihati geldi, hemen geri dönecektim ancak arkama baktım atakan yoktu,
sonra tekrar yazılı ağaç tarafında dönünce atakan’ın ağacın diğer
tarafına geçtigini gördüm, atakan hadi gidelim buradan diğer çiçeği
bulamadıgımızı söyleriz dedim, atakan ayakta ağacın diğer tarafında bir
şeye bakıyordu, tekrar seslendim atakan sana diyorum hadi birader dedim,
duymuyordu sanki beni, hocanın söylediklerini bir an boşverip ben de
yanına doğru gittim.
yüzüne baktım, hiçbir gariplik yoktu, ne
oluyor bilader nereye bakıyorsun dedim, işte çiçekler orada dedi,
gösterdiği tarafa baktım, gerçekten hocanın tarif ettiği diğer çiçekler
vardı, yazıları falan unuttum sevindim bir an, hadi hemen toplayıp
gidelim dedim, topladık beraber, lakin son çiçekleri de toplayıp hocanın
evine dönecekken dikkatimi bir şey çekti, tam karşı tarafımda duran
ağaçta da bir takım yazılar vardı, sanki bir sınırdaydık, kalkıp o ağaca
doğru yürüdüm, baktım diğerinin aynısı yazıyordu, bir hayli şaşırdım,
ama artık alısmıstım böyle tuhaf seylere, atakan’ı cagırdım yanıma
birader gel bi saniye buraya dedim, geldi, suna bak dedim biraz önce de
surdaki agacta gördüm aynısı ne yazıyor dedim, dikkatlice baktı, yüzü
sarardı birden, hemen gidelim buradan dedi, niye dedim, giderken
acıklayacagım dedi, hızlı adımlarla geldigimiz yoldan tekrar geri
gidiyorduk artık, birader konussana neydi anlamları bu ağaclarda yazan
seylerin dedim, anlatmaya basladı.
bunu mühürlü kitapta
görmüştüm dedi, hiçbirşey demeden yüzüne bakıyordum sadece ve
dinliyordum, kardeşim dedi bu bir çeşit sınır dedi, nasıl yani dedim,
onlarla ademoğulları arasında yapılmış bir anlaşma dedi, sessizce
dinliyordum, bir taraftan hızlı bir sekilde yürümeye devam ediyorduk,
iyi ki güneş ışığı altındayız dedi, niye dedim, emin ol dedi o kitapta
bu sınırlar hakkında yazılanları duysan geceleri bu ormana girmek değil,
yanından dahi geçemezsin dedi, ne olur peki diyelim ki gece geldik o
yazılı ağaçların ortasına durduk dedim, ihlal etmiş olursun dedi, bu
durumda senin vebalini onlar almaz, her türlü işkenceye ve ızdıraba
kendin davetiye çıkarmış olursun dedi, bu laflardan sonra sustum sadece
ilerliyorduk, nihayet ormandan çıktık hocanın evine vardık tekrardan,
kapıyı açınca hayli şaşırdım, evde genç bir kız ve babası olduğunu
tahmin ettiğim orta yaşlarda kasketli bir adam oturuyordu selam verip
girdik içeri, hoca bizim sağ sağlim döndüğümüzü görünce sevindi, hiç
oturmadan direk lafa girdim, hocam simdi ne yapacagız dedim, şu an
hiçbirşey yapmayacağız, güneşin batmasını bekleyeceğiz daha sonra mührü
bozmak için elimizden geleni yapacağız oğlum dedi.
hocamın yanına
yaklaştım hiç ormanda gördüğüm sınır mevzusunu açmadım baskaları da var
diye, kulağına eğilip bu adam ve kız kim hocam dedim, otur oğlum
yabancı değiller onlar da senin ve arkadaşının derdine benzer bir
dertten muzdariptiler lakin dermanlarını buldular dedi, sessizce oturdum
mindere, birkaç dakika kimseden ses çıkmadı herkes yerdeki desenlere
bakıyordu, bu sessizliği hocam bozdu, yüzünü bana çevirdi, oğlum dedi
tuğba kızıma zamanında aşık olmuş bir tanesi, tuğba dediği adamın
yanındaki yani evdeki kızdı, çok güçlüydü ona bulaşan mahluk, lakin ar
ve namus sahibi olan aynı zamanda iffetini koruyan bu kızımın azmi ve
bir takım şeyler sayesinde uzaklaştırdık dedi, şaşırmıştım hocamı
dinliyordum dikkatlice, bundan 2 sene evveldi oğlum tuğba kızım banyo
yapıyormuş, lakin banyoda avret yerlerini örtmemiş, bu tehlikeli bir
durumdur oğlum dedi, dikkatimi iyice çekmişti anlattıkları, sadece
dinliyordum, bu hatası yüzünden bunu görmüşler, bir tanesi buna aşk-ı
musallat olmuş dedi.
günleri geceleri korku ile geçiyordu, bizzat
ben şahidim oğlum dedi, geceleri kalkıp kimi zaman ahıra gidiyordu kimi
zaman ormana, oralarda yatmak istiyordu ama bunu istemsizce yapıyordu
dedi, babası annesi perişan bir halde neredeyse her gece kapımı
çalıyordu ve kızlarını eve götürmemi rica ediyorlardı bana dedi,
çaktırmadan kızın yüzüne baktım o ise yere bakıyordu, çok saf bir
güzelliği vardı, başörtüsü takmıyordu kız, ancak son derece kapalı ve
hanımefendice bir giyimi vardı, siyah saçları büyük gözleri vardı, küçük
bir burnu bebek gibi cildi vardı, babası söze girdi, sağolun hocam
sizin yardımlarınız sayesinde diyordu, ama ben sadece kıza
odaklanmıştım, tuhaf bir çekiciliği vardı, bir an kız kafasını kaldırıp
bana baktı, hemen gözlerimi diğer tarafa çevirdim utanmıştım çünkü, o
günlerde ilk defa bir umut ışığı doğmuştu içimde bu kızı görünce, hocam
bana doğru baktı, oğlum dedi tuğba kızımı kurtarmaktan çok daha zor
mühür bozmak ancak sağolsun kendisi bize yardım edecek, bozmak için
gerçekten çok ama çok kötü şeyler gerekiyor dedi, nasıl yani hocam
dedim, tam bu sırada kızın babası konuşmanın kalanını dinlemek
istemiyormuş gibi müsaade isteyip aniden kalktı gitti, ancak kız hala
duruyordu.
odada hocam, atakan, tuğba ve ben kalmıştık,
tekrardan hocam bu kötü şeyler neler, nasıl şeyler açıklayabilir misiniz
dedim, hocam bir müddet durakladıktan sonra zar zor söyledi, hayız kanı
gerekiyor dedi, şaşırdım direk kıza baktım bu sefer, hoca sözüne devam
etti, hayızlı halde bekaretini yitirmemiş bir hanım kişinin hayız kanı
dedi, kız kıpkırmızı oldu ama ben daha çok utandım bunları duyunca,
gerçekler oğlum dedi, yapılması gereken bu, ne kadar arsızca utanmazca
gelse de yolu bu devası bu dedi, odada bir sessizlik oldu kimseden çıt
çıkmıyordu, zar zor kıza baktım, aynalardakini gördün mü dedim, kız bir
müddet gözlerimin içine baktı ve kafasını evet manasında salladı
çekinerek, belki kız bu yüzden ilgimi çekmişti, benim aynaların içinde
gördüğümü o da gördüğü içindi belki, yalnızca ben bunları yaşadım
zannederken, içime atarken, onun da benzer şeyleri yaşamasıydı aslında
ilgimi çeken şimdi düşününce daha iyi anlıyorum.
kıza bakıp iyi
misin peki şimdi dedim, iyiyim dedi sadece, sesi de kendi kadar güzeldi,
bu kısa konuşmanın ardından yine bir sessizlik oldu, aslında hiç
bahsetmiyorduk ama içten içe korkuyorduk akşamki mühür bozma olayından,
hepimizin de aklı oradaydı, gece yakındı artık ve o yaklaştıkça üzerime
bir ağırlık, bir hezeyan çöküyordu, sanki duvarlar üzerime geliyor
gibiydi, daha fazla dayanamadım, birader dedim atakan’a dönerek, bana
baktı, dışarıda oturalım mı biraz dedim, asıl amacım sigara içmekti,
sonra hocama döndüm onay bekliyorum anlamında, kafasını çıkabilirsiniz
manasında salladı, çıktık evin dışına orman tarafında bir taşa oturduk
bununla, hatırlıyor musun dedim, neyi dedi, hiç cevap vermedim, cep
telefonumu çıkardım mp3 olarak şu şarkıyı açtım, çok dinlerdik çünkü
özellikle rakı içerken iki iyi dostken, bıraktım ortamıza telefonu,
birer tane sigara yaktık sessizce dinlemeye başladık, atakan’a baktım
gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akıyordu, onu öyle görünce başımı diğer
tarafa çevirdim sessiz sessiz ağlamaya başladım, bir taraftan
gözlerimizden yaşlar akıyordu, bir taraftan düşünüyordum, normal
insanlar gibi niye değildim diye, niye normal bir sevgilim yoktu, normal
bir yaşantım yoktu.
bir müddet böyle oturduk yarım saat falan
geçmişti sanırım, hiç konuşmadık, arka arkaya sigaraları içtik, sonra
içeri girdik tekrar, hoca yalnızdı kız mutfak tarafındaydı, atakan
hocanın bulunduğu tarafa mindere oturdu, ben hızlı adımlarla mutfak
tarafına geçtim, kız beni görünce biraz tedirgin oldu hafiften de
utandı, senin yalan söylediğini hissediyorum dedim, başı yere eğikti,
sonra gözlerime baktı, nereden anladın dedi, bu olaylar başladığından
beri hislerim kuvvetlenmişti gerçekten de, ona da bunu söyledim, doğru
dedi, yalan söyledim, niye dedim, artık annemin babamın üzüntüsüne
dayanamıyordum dedi, gülümsedim, o duyguyu çok iyi bilirim dedim, hala
musallatın mı dedim, evet dedi, ben sormadan ismini söyledi, ismi ***
ydı, rüyalarında mı geliyor insan ya da hayvan suretinde mi dedim, benim
dedi çok sevdiğim biri vardı evvelden, ama artık o yok, işte onun
suretinde geliyor dedi, direk onun kılığında uyku halinde olmadığım
zamanlarda bile geliyor dedi, sana nasıl oluyor dedi, ben rüyalarımda
görüyorum dedim, peki dedim o sevdiğin ne oldu, anlatmaya başladı,
buralarda biz odunlarımızı ormandan kendimiz getirriz, birgün babası ile
ormana oduna gitmişti babası onu kucağında getirdi, ormanda fenalaşmış
ondan sonra düzelmedi ve artık o yok dedi, ilk başta rüyalar ile
başladı, her gece aynı rüyayı görüyordum, ormandayım o karşımda ancak
hep yere bakıyor orman zifiri karanlık en ufak ses yok sadece karşı
karşıyayız onun başı öne eğik ama suret onun sureti böyle devam ediyor
sonra karşımdan kayboluyor arkama geçiyor ama onu göremiyorum kulağıma
eğilip rüzgardan gelen bir fısıltı gibi 'ana ba heb bak' diyordu her
gece, bu sözü duydugumda sanki bir rüzgar beni uyandırıyordu uyanıp
sabaha kadar uyuyamıyordm, birgün hocama gelip anlamını sordum bu arapça
imiş dedi, 'seni seviyorum' demekmiş dedi, betim benzim atmıştı bunu
duyunca, sana aşkını söylüyordu yani dedim, evet dedi.
peki dedim
rüyalardan gerçeğe geçiş nasıl oldu, birgün yine aynı rüyayı gördüm
'ana ba heb bak' cümlesiyle yine sanki biri uyandırdı beni, ama farklı
birşey vardı dedi, saat gece yarısını geçmişti, annemle babam uyuyordu,
her zamanki gibi sabaha kadar uyumamayı planlıyordum yine aynı kabusu
göreceğim diye, ancak bu sefer farklı birşey vardı, kapıdan ses
geliyordu, köyümüzde zaten az insan var bu saatte ses gelmesi imkansız
ama geliyordu işte, kapı çalması gibi değil, bu onun sesiydi evet oydu
beni çağırıyordu, dışarısı karanlık ev karanlık ama o çağırıyordu,
gitmeliydim o bana gelmişti, gittim kapıya doğru, kapıyı açtm kapının 10
metre uzağında rüyalarmdaki gibi kafası yere bakar vaziyette bir heykel
misali en ufak bir kıpırtı olmadan duruyordu, yanına gitmek istiyorum
ve gidiyordum ağır ağır, ağlıyordum mutluluktan, o yaşıyordu nasıl
olmuştu bu, rüya değildi ama o, aşkım karşımdaydı, dibine yaklaştım,
kafasını kaldırdım, gözlerini ağır ağır bana çevirdi, hayatımın en büyük
korkusunu o an yaşadım bu aşkımın gözleri değildi bu dehşetin
gözleriydi bu alevdi, göz çukurları dumansız ateş ile doluydu o an dilim
kilitlendi, dondum kaldım, çığlık atmak istedim atamadım, gözlerine
bakıyordum sadece aleve bakıyordum, babamın sesiyle irkildim, arkamı
döndüğümde babam bana doğru koşuyordu, tekrar önüme döndüm o gitmişti,
olduğum yere bayıldım, uyandığımda yatağımdaydım babam ve annem
yanımdaydı, ilk onu görmem, fiziki birşey yaşamam o zamandı dedi.
artık
alıştım diyordu, peki dedim madem ondan kurtulamadın hocam niye
kurtulduğunu söyledi ya da onun gibi ilim sahibi birisini nasıl
yanılttın, kurtulmuştum dedi, en azından uzaklaştırmıştım, hocam bana
bir muska yazdı ve bu muskayı yanımdan ayırmamam gerektiğini söyledi,
özellikle şunu tembih etti, eğer bu muskayı anan baban dahil her kim
olursa olsun senden çıkarmanı isterse asla çıkarmayacaksın, banyoda bile
boynunda tutacaksın dedi, öyle de yapıyordum, artık kabuslarım
azalmıştı hatta hiç yok gibiydi lakin bir gün banyoda ayna karşısında
saçlarımı tararken muska yine boynumdaydı, içeri annem girdi, hiç
konuşmuyordu arkama geçti, aynadan görüyorum, boynumun dibinde nefesini
hissediyorum annemin, ama hiç konuşmuyor, sonra muskamın ipine dokundu
dedi, onu ağır ağır boynumdan kaldırıyordu ve ben hiçbirşey yapamıyordum
donmuştum sanki, birden içerden annemin sesi geldi beni çağırıyordu
yemeğe yardım etmem için, o an öyle bir çığlık attım ki, annem koştu
geldi, direk ayaklarına baktım normaldi, su içirdi bana biraz
sakinleştim sonra olayı anlattm ona, o da babama anlattı çözüm yolu
arıyorlardı.
muskamı alamamıştı ama korkularım tekrar başlamıştı,
bundan bir hafta kadar sonra gece uyurken susuzlukla uyandım, hemen
elimi boynuma götürdüm muskam yoktu uyurken yastıga takılıp düşmüş
olmalıydı çılgınca bir telaşla arıyordum yatağı yeri halıyı ama yoktu,
bu telaş sırasında kapıda tekrar onun sesini duydum, durdum sadece,
aramayı bıraktım, o an bağıramıyorsun sadece gitmek istiyorsun onunla, o
nereye götürürse orada olmak istiyorsun, gittim kapıya yine oradaydı,
yanına gittim sadece elini tuttum, gidiyorduk ama nereye bilmiyorum,
gözlerine bakmıyordum, düsünemiyordum, sadece gidiyordum, götürdü beni
ve uyuduk sadece, ya da be öyle görüyordum o an, sonra gözlerimi
açtıgımda annem ve babam korku icinde bana bakıyordu yanlarında hocam
vardı ve birşeyler okuyordu en kötü tarafı ise ahırdaydık mutlulukla
yattıgım yerler samandı, hala geceydi, hocam evime götürdü beni basımda
bekledi, aklımı yitirme noktasına geliyordum, tekrar muska verdi, bak
boynumdan çıkarmıyorum diyip gösterdi bana kız, eskisi kadar olmasa da
hala benimle, görüyorum, hissediyorum dedi, ama saklıyorum, diyecek
hiçbir şey bulamadım, acıdım sadece kıza, muhabbet esnasında güneş
batmıştı, artık mührü bozacaktık, hadi dedim içeri gidelim ha bu arada
teşekkür ediyorum bu kadar sıkıntın arasında bize yardım ettiğin için,
sessizce içeri geçtik, hocam ve atakan oturuyordu, vakit geldi dedi
hocam.
ilk olarak bu odanın boşaltılması gerekiyor dedi hocam,
nasıl yani dedim niye böyle bir şey gerekiyor, mührü bozmak için
birtakım şeyler gerekiyor dedi bunlardan biri de odada sadece ritüelde
kullanacağımız şeyler kalmalı ve dikkatimiz dağılmamalı, odadaki her
şeyi benim yattığım diğer odaya taşıyın oğlum size zahmet dedi, tamam
hocam dedik, ne var ne yoksa hocanın yattığı odaya taşıdık, ayini
yapacağımız oda artık bomboştu, tuğbaya seslendi sonra, bunlar olurken
hocam bir taraftan elinde bir kağıt yakıyordu, kağıdın külünü avucunda
topladı, kızım dedi biraz su kaynat, suyun içine şu elimdeki sana
vereceğim külü at, daha sonra ise sana başka bir kağıt vereceğim, kağıdı
kaynayan suya atıp kağıdın üzerindeki yazıların suya karışmasını bekle,
sonra suyu buraya getir dedi, tuğba hemen hocanın söylediklerini
yapmaya başladı mutfak tarafında, sonra hocam bize dönerek çocuklar dedi
biriniz köydeki evleri dolaşıp 4 tane ayna bulsun 4 taneyi bulunca
derhal geri buraya gelsin fazlasına gerek yok.
diğeriniz ise ***
yaksın ve külünü bana getirsin, evin arka kısmında ahırın o tarafta
bolca mevcut, ancak *** toplayıp gelin ve kapının önünde yakın, orman
tarafında sakın ha hemen *** bulduk diye yakmayın toplayıp gelin evin
önünde yakın dedi üzerine basa basa vurguladı bunu, bir müddet düşünerek
durakladı, son olarak dedi, bunu biraz zorlanarak söylüyordu yüz
ifadesinden anlaşılıyordu, ayna toplamaya giden kişi evlerin kapısını
çalınca açan olmazsa, şu kelimeyi söylesin bir taraftan dedi, kelime
‘ene racül’ idi, o zaman kapıyı açarlar dedi, atakan ile birbirimize
baktık, tamam hocam diyip dışarı çıktık, kapının önünde atakan’a baktım,
ben dedim aynaları toplayayım sen ***ları yakım işini yap, tamam
manasında kafa salladı, sonra o orman tarafına yani ahırın olduğu
bölgeye doğru gitti ben köydeki evlerden aynaları toplamak için ayın
verdiği loş ışıkta toprak yolda ilerlemeye başladım bir taraftan
sövüyordum aydınlatmak için direk dikmişler elektrik yok direklerde ve
lambalar kırık aydınlatmıyor yolu diye.
köyde zaten az ev
olduğunu biliyordum da niye bu kadar birbirine aralıklı yapmışlardı
evleri diye düşünerek yürümeye devam ettim, dikkatimi çeken başka bir
husus ise köyde neredeyse kimseyi görmemiştim bir insan niye böyle bir
yerde yaşardı ki diye düşündüm bir an, ilk ev hocanın evine bayağı
uzaktı, hocanın evi orman tarafındaydı diğer evler ormana zıt tarafta
kalıyordu, toprak yolda ilerlerken ilk evi gördüm, yanında ahır olan tek
katlı eski püskü bir evdi, ahırın kapısı yoktu içerisi dışarıdan daha
karanlıktı ahıra baktım birkaç saniye hemen gözlerimi ev tarafına
çevirdim bu kez gözüm direk kapıdaydı, hızla ilerlerken aniden zincir ve
havlama sesiyle irkildim, sol tarafta köpek bağlıydı, 2 adım daha atsam
bacağımı kapacaktı, biraz daha sağ tarafa geçtim köpeğin zinciri
yetişmiyordu o tarafa, köpeğin gözlerine baktım, havlaması kesildi,
parlıyordu gözleri ve büyük bir hırsla dişlerini sıkıyordu ama hiç
havlamıyordu o andan sonra, sadece bana bakıyordu, bir müddet ona
baktım, bu manzaradan rahatsızlık ve korku duyup hemen çaldım kapıyı,
içeriden hiç ışık gelmiyordu bunun haricinde en ufak bir ses dahi yoktu,
daha sesli çaldım bu sefer kapıyı, sağ tarafta kalan pencerenin perdesi
bir an için kalktı bir kafa bana baktı sanki ama anlıktı bu olay, bunu
görünce pencere tarafına gittim pencereye vurdum, hoca yolladı beni
diyordum lütfen açın kapıyı, sadece benim sesim yankılanıyordu ayın loş
ışığında, ne evden ne dışardan ne köpekten en ufak bir ses gelmiyordu ve
azıcık bir kıpırtı dahi yoktu, pencereyi kıracaktım art arda vuruyordum
cama, lütfen açın kapıyı diyordum bir taraftan, sonra hocamın söylediği
şey aklıma geldi 'ene racül' dedim art arda bu sefer bağırarak, kapının
kilit sesini duydum hemen o tarafa gittim, bir erkek çocuğuydu bu 'ene
racül' dedi kafa salladım evet manasında, içeri çağırdı şöyle bir süzdüm
içerisi de karanlıktı tamam deyip içeri girdim.
çocuk önde ben
arkada ilerliyorduk, evin en ucunda sağ tarafa döndü çocuk ben de onu
takip edip girdim odaya, bir tane mum vardı ortada yanında oturan yaşlı 2
tane kadın vardı, hiç pencere yoktu ilk dikkatimi çeken bu olmuştu,
duvarlara baktım hiçbir tablo ve benzeri şey gözükmüyordu, çocuk
kadınlara dönüp beni işaret etti ve 'ene racül' dedi, bunu söyleyince
kadınlar direk yüzüme ve ayaklarıma baktılar, gayet yumuşak bir ses
tonuyla birisi otur oğlum buyur dedi, oturdum, beni hoca yolladı eğer
sizde varsa ayna istiyorum dedim, hayır mı şer mi oğlum dedi kadın,
diğeri hiç konuşmuyor sadece yaşlı gözlerle beni süzüyordu, şer dedim,
kadının suratı düştü, evimizin içinde olmaz bizim ayna oğlum dedi,
zamanında bütün aynaları ahıra kaldırmıştık orada olacaktı onları
alabilirsin dedi, yanındaki küçük çocuğa arapça birşeyler söyledi
kafasıyla beni işaret etti sanırım yardımcı ol diyordu, çocuk kendisini
takip etmemi istedi ayağa kalktım, tam odadan çıkacakken hiç konuşmayan
kadın birden bana seslendi ve, yanındaki dedi bizim evimize giremez
ancak kapıda seni bekliyor, neden seninle dedi, dilim tutuldu sanki, kim
dedim yanımdaki, kapıda seni bekleyen dedi, köpeğe bakıyor şu anda, ben
yalnızım dedim, emin misin dedi, hiçbirşey diyemedim direk kapıya
yöneldim çıktım odadan, bu yaşlı kadın niye öyle demişti bana kimdi
yanımdaki bu gibi sorular beynimde yer etmişti birden, aklıma içerdeki
kadınların ayakları üzerine oturdukları geldi birden, dikkat etmemiştim
ayaklarına, geri dönüp baksamıydım acaba, bu düşünceleri beynimden kovup
çocuğu takip ederken gözlerim ayakarına kaydı, normaldi ayakları, bir
an rahatladım kapıyı açtı çocuk, dışarı çıkmıyordu, gel dedim ver
aynaları, kendin al girişte sağ tarafta duvara dayalı aynalar, ahır
orası dedi kapattı kapıyı yüzüme, köpeğe baktım sanki karşısında biri
var gibi dört ayak üstünde dikilmiş dişlerini sıkarak bakıyordu, beni
görmüyordu bile sanki, hiç bakmadım köpeğin baktığı tarafa doğru, ağır
ağır ahıra doğru ilerledim hiç girmek istemiyordum oraya, baktım içerisi
zifiri karanlık hemen hızlıca girip sağ taraftan aynaları alıp
çıkacaktım.
gözlerimi kapattım açtım, karşıma baktım direk
girdim sağ tarafa zaten küçük bir ahırdı, elimi uzattım ne var ne yok
kucakladım çıktım hemen, terin içinde kalmıştım ama o 1 dakikada, yere
indirdim elimdekileri evet aynalardı bunlar, 5 tane ayna vardı,
rahatlamıstım aynaları alıp çıkınca, birden köpek zincirini koparacak
derecede tedirgin oldu havlıyordu bana değil ama karşı tarafına bakıp
havlıyordu, hemen arkasından kapı açıldı çocuk beni çağırdı gel çabuk
dedi, sonra köpeğin baktığı yere baktı ve sustu, o oraya bakınca ben de
direk kafamı kaldırıp refleks olarak oraya çevirdim, ve görünüyordu, loş
ışıkta oradaydı, köpeğin karşısındaydı, yüzü yere eğik biçimde
duruyordu, kendi sıfatındaydı kimse gibi değil direk o idi, ne annem
babam ne arkadaşlarım kılığında değil, saf doğal benliğiyle köpeğin
karşısında duruyordu, kadının bahsettiği benimle gelen bumuydu, evden
çıkmayan çocuk nedense bana doğru koştu, kolumdan tuttu, bakma diyordu,
onun olduğu tarafı eliyle kapatıp beni çekiyordu hadi diyordu, çekti
kolumdan eve doğru, bakma diyordu, bunu belki yüzlerce kez tekrar etti,
birden irkildim koştum çocukla eve doğru aynalar arkada kalmıştı, köpek
havlıyordu aşırı tedirgindi, eve girdik kapıyı kapadık, çocuk bana baktı
özellikle alnıma doğru bakıyordu.
iyisin dedi, kimdi o niye
burada diyordum sorular soruyordum çocuğa, çocuk hiç cevap vermiyordu
bir taraftan onu takip ediyordum, kadınların olduğu odaya girdik, ancak
onlar yoktu, 2 adet saç teli vardı upuzun kadınların oturduğu yerde,
çocuğa baktım direk, korkma dedi otur, kimsin sen dedim, otur
anlatacağım dedi, hala oturmuyordum sonra selam verdi bana arapça,
selamını aldım, kötü biri selam veremez değil mi dedi, çok olgun
konuşuyordu küçük bir çocuktu ama konuşması hareketleri yaşlı bir adam
gibiydi sanki, oturdum, gözlerini kapatır mısın dedi, niye dedim, zahar
ve tilmun'u yani onları çağıracağım lakin sen bu anı görürsen aklını
yitirirsin senin iyiliğin için dedi sadece kapat aç bir anlığına dedi,
zahar ve tilmun onların adıdır tam isimleri ?????? ?????? - ??????
?????? - ?????? ?????? - ?????? ?????? - ?????? ?????? kapattım açtım
gözlerimi, kadınlar oturuyordu tekrar o saç tellerinin olduğu yerde ve
bana bakıyorlardı, odadan çıkarken benimle konuşan kadın gördün mü dedi,
kafa salladım evet manasında, birden kapı çaldı, çocuk sessiz ol dedi
bana, ses duyuldu hocamın bana söylediği kelimeyi söyleyen bir sesti bu,
çocuk kapıya yöneldi, biraz sonra içeri geldi yanında atakan ve tuğba
vardı, seni merak ettik dediler, direk ayaklarına baktım normaldi.
beni
aramaya çıkmışlar, tuğba yalnız gelecekmiş tahmin etmiş burada olduğumu
ancak hocam tuğbayı yalnız yollamamış o yüzden atakanla gelmişler,
hocanınkine en yakın ev bu olduğu için ilk buraya gelmişler, dışarda
dedim birşey gördünüz mü, ikisi birbirine baktı hayır dediler, tamam
dedim, tuğba niye dedi ne oldu birşey mi görmemiz gerekiyordu, yok dedim
önemli değil, kadınların ikisi de yere bakıyordu hiç konuşmuyorlardı
tuhaf olan şu idi atakan ve tuğba kadınlara doğru hiç bakmıyorlardı
sanki onlara göre odada ben ve çocuk vardık, bu düsünceleri kafamdan
direk attım, hadi gidelim dedim, çocuğun bana anlatacakları vardı
aslında merakta ediyordum çok bilgili bir çocuktu veya çocuk
suretindeydi bilemiyorum, sonradan konuşma fırsatım oldu onunla
tekrardan, herneyse, çıktık dışarda bıraktığım yerde duruyordu aynalar,
köpek yatmış sakince dışarıyı izliyordu, biraz önceki hırcınlıgından
eser kalmamıştı, ama ben biraz öncekini yani onu bir kere görmüştüm,
gözümün önünden o sureti gitmiyordu, aynalardan üçünü ben aldım ikisini
atakana verdim ilerliyorduk dört tane ayna lazımdı fazlasıyla bulmuştuk
yani, cevabını biliyordum ama yine de sordum, atakan dedim o odada kaç
kişiydik, sen ve kücük cocuk vardı niye sordun dedi, boşver dedim
sadece, gözlerim dolmuştu bu cevabı duyunca, artık görülmeyenleri gören
birine mi dönüşüyordum, tuğbanın sesiyle irkildim, herşeyi hazırladım
dedi, sadece aynalar kaldı bir de şekillerin çizimi, tamam dedim,
hocanın evine varmıştık artık, hocam içerde yere birşeyler çiziyordu,
elinde bir tas vardı içinde ise kül, şekli tarif ediyorum .
edit: hikaye burada sonlanmış inci sözlük'te, bundan sonra herhangi bir yazı yok hikayeyi anlatan tarafından.
bu da yazan kişinin twitter'ı : 13 eylül'den beri o da yok ortalarda.
https://twitter.com/quanttum
Amını deştimin quantumu
YanıtlaSilMerhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
YanıtlaSil0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var
Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.
Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler
* Evli Çiftlere 3. Tek ERKEĞİM!
* Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan
* Tost olmayı arzulayan bayanlar
* Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler
* Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler
* 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var